4.
Ehl-i iman› birbirine ba¤layan nuranî rab›talar› bil-
memek.
5.
Çeflit çeflit sari hastal›klar gibi intiflar eden istibdat.
6.
Menfaat-› flahsiyesine himmeti hasretmek.
Bu alt› dehfletli hastal›¤›n ilâc›n› da, bir t›p fakültesi
hükmünde hayat-› içtimaiyemize, eczahane-i Kur’âniye-
den ders ald›¤›m “alt› kelime” ile beyan ediyorum. Mu-
alecenin esaslar› onlar› biliyorum.
B‹R‹NC‹ KEL‹ME:
“El emel,” yani, Rahmet-i ‹lâhiyeden kuvvetli ümit bes-
lemek. Evet, ben kendi hesab›ma ald›¤›m derse binaen,
ey ‹slâm cemaati, müjde veriyorum ki: fiimdiki âlem-i ‹s-
lâm›n saadet-i dünyeviyesi, bahusus Osmanl›lar›n saade-
ti ve bilhassa ‹slâm›n terakkisi onlar›n intibah›yla olan
Arab›n saadetinin fecr-i sad›k›n›n emareleri inkiflafa bafl-
l›yor. Ve saadet güneflinin de ç›kmas› yak›nlaflm›fl. Ye’sin
ra¤m›na olarak ben dünyaya iflittirecek
(HAfi‹YE)
derecede
kanaat-› kat’iyemle derim:
‹stikbal yaln›z ve yaln›z ‹slâmiyetin olacak. Ve hâkim,
hakaik-› Kur
’
âniye ve imaniye olacak.
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 143
‹
LK
H
AYATI
iman:
inanma, itikat; Resul-i Ek-
rem’in (a.s.m.) tebli¤ etti¤i inan›l-
mas› gerekli esaslar› tasdik et-
mekten do¤an bir nurdur.
inkiflaf:
geliflme, aç›lma, meyda-
na ç›kma; terakkî etme.
intibah:
uyan›kl›k, hassasiyet.
intiflar:
yay›lma, da¤›lma; üreme.
istikbal:
gelecek zaman.
kanaat-i kat’iye:
kesin kanaat.
menfaat-i flahsiye:
flahsî menfa-
at.
mualece:
bir iflin üzerinde dura-
rak teflebbüs etme, bir ifle girifl-
me.
nuranî:
nurlu, ›fl›kl›.
rab›ta:
ba¤, ba¤layan, rabteden,
bitifltiren.
ra¤m:
aksine olma, ters, z›t; inat,.
rahmet-i ‹lâhiye:
Allah’›n rahme-
ti.
saadet:
mutluluk.
saadet-i dünyevî:
dünya saadeti.
terakki:
yükselme, ilerleme.
yeis:
ümitsizlik.
HAfi‹YE:
Eski Said, hiss-i kablelvuku ile 1371'de, baflta Arap devletleri,
âlem-i ‹slâm›n ecnebi esaretinden ve istibdad›ndan kurtulup ‹slâmî devlet-
ler teflkil edeceklerini k›rk befl sene evvel haber vermifl. ‹ki Harb-i Umumî
ve otuz-k›rk sene devam eden istibdad-› mutlak› düflünmemifl, bin üç yüz
yirmi yedide olacak gibi müjde vermifl, tehirinin sebebini nazara almam›fl.
âlem-i islâm:
‹slâm âlemi.
bahusus:
bilhassa, en çok,
özellikle, bu hususla beraber,
bununla beraber.
beyan:
aç›klama; izah; anlat-
ma.
cemaat:
topluluk.
dehflet:
bir tehlike veya kor-
kunç birfley karfl›s›nda duyu-
lan ürküntü; ola¤anüstü fley-
ler karfl›s›ndaki flaflk›nl›k.
eczahane-i Kur’âniye:
insa-
n›n bütün manevî s›k›nt› ve
yaralar›n› iyilefltiren çözümler
sunan Kur’ân eczahanesi.
ehl-i iman:
hakk› kabul ve
tasdik etmifl olanlar, dînin bü-
tün hakîkatlerini kabul eden-
ler, îman sahipleri.
emare:
delil; iflaret, belirti, iz.
emel:
ümit, fliddetli istek, ga-
ye.
fecr-i sad›k:
gerçek ayd›nl›k,
sabaha karfl› do¤u ufkunda
yay›lmaya bafllayan beyaz
ayd›nl›k.
hakaik-› Kur’âniye:
Kur’ân
hakîkatleri.
hâkim,:
egemen, hükmeden,
hâkimiyet sahibi; galip; hakl›
ve haks›z› ay›r›p hak ve ada-
let üzere hükmeden, baflkas›-
n› müdahale ettirmeden ida-
re eden anlam›nda Allah’›n is-
mi.
hasr:
çekme, mâl etme, mah-
sus k›lma.
hafliye:
dipnot.
hayat-› içtimaiye:
sosyal ha-
yat.
himmet:
ciddî gayret, kalb ile
gösterilen samîmi gayret.