Tarihçe-i Hayat - page 146

Alt›nc›, Yedinci Mâniler:
Bizdeki istibdat ve fleri-
at›n muhalefetinden gelen sû-i ahlâk›m›z mümanaat edi-
yordular. Bir flah›staki münferit istibdat kuvveti flimdi ze-
val bulmas›, cemaat ve komitenin dehfletli istibdatlar›n›n
otuz-k›rk sene sonra zeval bulmas›na iflaret etmekle, ve
hamiyet-i ‹slâmiyenin fliddetli feveran› ile ve sû-i ahlâk›n
çirkin neticeleri görülmesiyle bu iki mâni de zeval bulu-
yor ve bulmaya bafllam›fl. ‹nflaallah tam zeval bulacak.
Sekizinci Mâni:
Fünun-i cedidenin baz› müspet me-
saili, hakaik-› ‹slâmiyenin zahirî manalar›na muhalif ve
muar›z tevehhüm edilmesiyle, zaman-› mazideki istilâs›-
na bir derece set çekmifl. Meselâ: Küre-i arzda emr-i ‹lâ-
hî ile nezarete memur “Sevr” ve “Hut” namlar›nda iki
ruhanî melâikeyi, dehfletli cismanî bir öküz, bir bal›k te-
vehhüm edip, ehl-i fen ve felsefe, hakikati bilmediklerin-
den ‹slâmiyete muar›z ç›km›fllar.
Bu misal gibi yüz misal var ki, hakikati bilindikten son-
ra, en muannit feylesof da teslim olmaya mecbur oluyor.
Hatta Risale-i Nur, “Mu’cizat-› Kur’âniye”de, fennin ilifl-
ti¤i bütün ayetlerin her birisinin alt›nda Kur’ân’›n bir
lem’a-i i’caz›n› gösterip, ehl-i fennin medar-› tenkit zan-
nettikleri Kur’ân-› Kerîm’in cümle ve kelimelerinde fen-
nin eli yetiflmedi¤i yüksek hakikatleri izhar edip, en mu-
annit feylesofu da teslime mecbur ediyor. Meydandad›r,
isteyen bakabilir ve baks›n; bu mâni, k›rk befl sene evvel
söylenen o sözden sonra nas›l k›r›ld›¤›n› görsün.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümlesi;
iflaret, delil; Allah’›n varl›k ve birli-
¤ine iflaret eden delill.
cemaat:
topluluk.
cismanî:
bedene mensub, vücut-
la ilgili; mânevî ve ruhanînin z›dd›.
dehflet:
bir tehlike veya korkunç
birfley karfl›s›nda duyulan ürkün-
tü; ola¤anüstü fleyler karfl›s›ndaki
flaflk›nl›k.
ehl-i fen:
fen ilimleri ile u¤raflan-
lar.
emr-i ‹lâhî:
Allah’›n emri.
felsefe:
madde ve hayat› bafllan-
g›ç ve gàye bak›m›nda inceleyen
ilim. Felsefe dîne dayand›¤›nda
hakîkati bulmufl, s›rt çevirdi¤inde
de çeliflkiler içerisinde kalm›flt›r.
fen:
ilim, san’at; mârifet, hüner.
feveran:
ç›kma, f›flk›rma.
feylesof:
filozof, felsefe bilgini;
felsefe ile u¤raflan; dinsiz.
fünun-i cedide:
yeni fenler.
hakaik-› islâmiye:
‹slâm›n haki-
katleri.
hakikat:
gerçek.
hamiyet-i ‹slâmiye:
‹slâm› koru-
ma, Müslümanlara sahip ç›kma
gayreti.
hut:
bal›k.
istibdat:
kànuna ve nizâma tâbî
olmayan, keyfî, bask›c› yönetim;
zulüm ve tahakküm.
istilâ:
kaplama, yay›lma, ele ge-
çirme.
izhar:
ortaya koyma, a盤a ç›kar-
ma; gösterme.
komite:
kötü bir maksat için top-
lanm›fl gizli cemiyet.
küre-i arz:
yerküre; dünya.
lem’a-i i’caz:
mu’cizelik par›lt›s›.
mâni:
engel.
medar-› tenkit:
tenkide sebep
olan, tenkid sebebi.
melâike:
melekler.
146 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
‹
LK
H
AYATI
mesail:
meseleler.
muannit:
inatç›, bir noktada
inat edip duran; küfründe ›s-
rar eden.
muar›z:
karfl›, z›d, ters.
Mu’cizat-› Kur’âniye:
Kur’ân’-
›n mu’cizeli¤ini ve mu’cizele-
rini anlatan Yirmi Beflinci Söz
isimli risale.
muhalefet:
karfl› gelme.
muhalif:
uymayan, z›t olan,
karfl› duran.
mümanaat:
engel olmak.
münferit:
tek, yaln›z, tek ba-
fl›na.
müspet:
do¤ru, olumlu.
nam:
isim, ün, flan.
netice:
sonuç.
nezaret:
bakmak, seyir bak›-
fl›; nâz›rl›k etmek, reislik, ba-
kanl›k.
ruhanî:
cisim olmay›p gözle
görülmeyen cin ve melâike
gibi bir mahlûk; ruhâ âit; ruh-
tan meydana gelmifl melek.
set:
engel, duvar.
Sevr:
öküz.
sû-i ahlâk:
kötü ahlâk.
fleriat:
do¤ru yol, hak din yo-
lu; ‹slâm dini, ‹slâm’›n bütün
hükümleri.
tevehhüm:
zannetme, ev-
hamlanma, yok olan› var zan-
netmekle ümitsizli¤e ve kor-
kuya düflme.
zahirî:
görünüflte, d›fltan,
maddî yüze ait.
zaman-› mazi:
geçmifl za-
man.
zan:
flüphe, zannetmek, san-
mak, sezme.
zeval:
sona erme, yok olma.
1...,136,137,138,139,140,141,142,143,144,145 147,148,149,150,151,152,153,154,155,156,...1390
Powered by FlippingBook