Altnc, Yedinci Mâniler:
Bizdeki istibdat ve fleri-
atn muhalefetinden gelen sû-i ahlâkmz mümanaat edi-
yordular. Bir flahstaki münferit istibdat kuvveti flimdi ze-
val bulmas, cemaat ve komitenin dehfletli istibdatlarnn
otuz-krk sene sonra zeval bulmasna iflaret etmekle, ve
hamiyet-i slâmiyenin fliddetli feveran ile ve sû-i ahlâkn
çirkin neticeleri görülmesiyle bu iki mâni de zeval bulu-
yor ve bulmaya bafllamfl. nflaallah tam zeval bulacak.
Sekizinci Mâni:
Fünun-i cedidenin baz müspet me-
saili, hakaik- slâmiyenin zahirî manalarna muhalif ve
muarz tevehhüm edilmesiyle, zaman- mazideki istilâs-
na bir derece set çekmifl. Meselâ: Küre-i arzda emr-i lâ-
hî ile nezarete memur Sevr ve Hut namlarnda iki
ruhanî melâikeyi, dehfletli cismanî bir öküz, bir balk te-
vehhüm edip, ehl-i fen ve felsefe, hakikati bilmediklerin-
den slâmiyete muarz çkmfllar.
Bu misal gibi yüz misal var ki, hakikati bilindikten son-
ra, en muannit feylesof da teslim olmaya mecbur oluyor.
Hatta Risale-i Nur, Mucizat- Kurâniyede, fennin ilifl-
ti¤i bütün ayetlerin her birisinin altnda Kurânn bir
lema-i icazn gösterip, ehl-i fennin medar- tenkit zan-
nettikleri Kurân- Kerîmin cümle ve kelimelerinde fen-
nin eli yetiflmedi¤i yüksek hakikatleri izhar edip, en mu-
annit feylesofu da teslime mecbur ediyor. Meydandadr,
isteyen bakabilir ve baksn; bu mâni, krk befl sene evvel
söylenen o sözden sonra nasl krld¤n görsün.
ayet:
Kurânn her bir cümlesi;
iflaret, delil; Allahn varlk ve birli-
¤ine iflaret eden delill.
cemaat:
topluluk.
cismanî:
bedene mensub, vücut-
la ilgili; mânevî ve ruhanînin zdd.
dehflet:
bir tehlike veya korkunç
birfley karflsnda duyulan ürkün-
tü; ola¤anüstü fleyler karflsndaki
flaflknlk.
ehl-i fen:
fen ilimleri ile u¤raflan-
lar.
emr-i lâhî:
Allahn emri.
felsefe:
madde ve hayat bafllan-
gç ve gàye bakmnda inceleyen
ilim. Felsefe dîne dayand¤nda
hakîkati bulmufl, srt çevirdi¤inde
de çeliflkiler içerisinde kalmfltr.
fen:
ilim, sanat; mârifet, hüner.
feveran:
çkma, fflkrma.
feylesof:
filozof, felsefe bilgini;
felsefe ile u¤raflan; dinsiz.
fünun-i cedide:
yeni fenler.
hakaik- islâmiye:
slâmn haki-
katleri.
hakikat:
gerçek.
hamiyet-i slâmiye:
slâm koru-
ma, Müslümanlara sahip çkma
gayreti.
hut:
balk.
istibdat:
kànuna ve nizâma tâbî
olmayan, keyfî, baskc yönetim;
zulüm ve tahakküm.
istilâ:
kaplama, yaylma, ele ge-
çirme.
izhar:
ortaya koyma, aç¤a çkar-
ma; gösterme.
komite:
kötü bir maksat için top-
lanmfl gizli cemiyet.
küre-i arz:
yerküre; dünya.
lema-i icaz:
mucizelik parlts.
mâni:
engel.
medar- tenkit:
tenkide sebep
olan, tenkid sebebi.
melâike:
melekler.
146 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
LK
H
AYATI
mesail:
meseleler.
muannit:
inatç, bir noktada
inat edip duran; küfründe s-
rar eden.
muarz:
karfl, zd, ters.
Mucizat- Kurâniye:
Kurân-
n mucizeli¤ini ve mucizele-
rini anlatan Yirmi Beflinci Söz
isimli risale.
muhalefet:
karfl gelme.
muhalif:
uymayan, zt olan,
karfl duran.
mümanaat:
engel olmak.
münferit:
tek, yalnz, tek ba-
flna.
müspet:
do¤ru, olumlu.
nam:
isim, ün, flan.
netice:
sonuç.
nezaret:
bakmak, seyir bak-
fl; nâzrlk etmek, reislik, ba-
kanlk.
ruhanî:
cisim olmayp gözle
görülmeyen cin ve melâike
gibi bir mahlûk; ruhâ âit; ruh-
tan meydana gelmifl melek.
set:
engel, duvar.
Sevr:
öküz.
sû-i ahlâk:
kötü ahlâk.
fleriat:
do¤ru yol, hak din yo-
lu; slâm dini, slâmn bütün
hükümleri.
tevehhüm:
zannetme, ev-
hamlanma, yok olan var zan-
netmekle ümitsizli¤e ve kor-
kuya düflme.
zahirî:
görünüflte, dfltan,
maddî yüze ait.
zaman- mazi:
geçmifl za-
man.
zan:
flüphe, zannetmek, san-
mak, sezme.
zeval:
sona erme, yok olma.