Evet, baz muhakkikîn-i slâmiyenin bu yolda telifatla-
r var. Bu Sekizinci dehfletli mâniann zirüzeber olaca¤-
na dair emareler görünüyor.
Evet, flimdi olmasa da otuz-krk sene sonra, fen ve ha-
kikî marifet ve medeniyetin mehasini bu üç kuvveti tam
teçhiz edip, cihazatn verip, o sekiz mânileri ma¤lûp
edip da¤tmak için taharri-i hakikat meyelânn ve insaf
ve muhabbet-i insaniyeti, o sekiz düflman taifesinin sekiz
cephesine göndermifl. fiimdi onlar kaçrmaya bafllamfl.
nflaallah yarm asr sonra onlar darmada¤n edecek.
Evet meflhurdur ki: En katî fazilet odur ki, düflman-
lar dahi o faziletin tasdikine flahadet etsin.
Bediüzzaman, misal olarak slâmiyetin hakkaniyeti
hakknda takdirkâr ifadelerde bulunan Prens Bismarck
ile Mister Carlylen sözlerini naklettikten sonra diyor:
flte Amerika ve Avrupann zekâ tarlalar Mister
Carlyle ve Bismarck gibi böyle dâhî muhakkikleri mah-
sulât vermesine istinaden, ben de bütün kanaatimle de-
rim ki:
Avrupa ve Amerika slâmiyetle hamiledir; günün birin-
de bir slâmî devlet do¤uracak. Nasl ki Osmanllar Avru-
pa ile hamile olup, bir Avrupa devleti do¤urdu.
Ey Cami-i Emevîdeki kardefllerim ve yarm asr sonra-
ki âlem-i slâm camiindeki ihvanlarm! Acaba bafltan bu-
raya kadar olan mukaddemeler netice vermiyor mu ki,
TARHÇE- HAYATI
| 147
LK
H
AYATI
nelme.
muhabbet-i insaniyet:
insanlk
sevgisi.
muhakkikîn-i islâmiye:
Müslü-
man muhakkikler.
muhakkik:
hakîkat arafltrp bu-
lan, bir meselenin içyüzünü ince-
leyerek vâkf olan, hakîkatlara
hakkyla vâkf olan ve ehl-i tahkik
olan büyük slâm âlimleri.
mukaddeme:
girifl, ilk söz, bafl-
langç, önde gelen.
nakl:
nakleden, taflyan.
flahadet
flahit olma, görme,
tanklk; tasdik etmek.
taharri-i hakikat:
hakikatin arafl-
trlmas.
takdirkâr:
takdir eden.
tasdik:
onaylama, do¤rulama.
telifat:
telifler, kaleme alnan
eserler, yazlanlar.
teçhiz:
donatma.
zirüzeber:
darmada¤n, parça
parça.
âlem-i islâm:
slâm âlemi.
asr:
yüzyl.
cihazat:
cihazlar, maddî-mâ-
nevî âletler, lüzumlu edevât.
dâhî:
efline ender raslanr hâ-
rikulade zekî, fetânet ve hik-
met sahibi.
emare:
delil; iflaret, belirti, iz.
fazilet:
meziyet, iyilik, ilim ve
iman, irfan yönünden yüksek
derece; erdem; dinî ve ahlâkî
görevlere uyma derecesi.
fen:
ilim, sanat; mârifet, hü-
ner.
hakikî:
gerçek.
hakkaniyet:
haktan ve do¤-
ruluktan ayrlmama, gerçek-
lik, do¤ruluk.
ifade:
söz, anlatm.
ihvan:
kardefller.
insaf:
merhamet ve adâlet
dâiresinde hareket, hakîkat
kabûl ve itiraf.
istinaden:
dayanarak.
kanaat:
aç gözlü olmayp hrs
göstermemek, ksmetine râz
olmak; inanç.
katî:
kesin.
mahsülât:
meyveler, ürünler,
neticeler.
mania:
engel.
marifet:
bilgi, bilme, tanma,
hüner, anlatma, övme.
medeniyet:
sosyal mesele-
lerde, ilim, fen ve sanatta da-
ha tekâmül etmifl geliflmifl
cemiyet.
mehasin:
güzellikler, iyilikler,
iyi ahlâklar, insana verilen hü-
sün ve cemâl.
meyelân:
bir tarafa e¤ilmifl,
ziyâde meyil gösterme, yö-