kanunî hükümlerin tanzim ve ttrad, bir ferdin fikrinden
de¤il, yüksek bir heyetin nazar- dikkat ve tetkikatndan
geçmesi lâzmdr ki, umumî bir emniyeti ve cumhuru nâ-
sn itimadn kazanmak üzere millete karfl bir kefalet-i
zmniye husule gelsin; ve icma- ümmet, hücceti elde
edebilsin.
Evet, Kur
ân- Azîmüflflan
n müfessiri, yüksek bir de-
ha sahibi ve nafiz bir içtihada malik ve bir velâyet-i kâmi-
leyi haiz bir zat olmaldr. Bilhassa bu zamanda, bu flart-
lar ancak yüksek ve azîm bir heyetin tesanüdüyle telâ-
huk- efkârndan ve ruhlarnn tenasübüyle birbirine yar-
dm etmekten ve hürriyet-i fikirle taassuptan azade ol-
makla tam ihlâslarndan do¤an dâhî bir flahs- manevîde
bulunur; ve o flahs- manevî, Kur
ân
tefsir edebilir. Çün-
kü,
Cüzde bulunmayan, küllde bulunur kaidesine bina-
en, her fertte bulunmayan bu gibi flartlar hey
ette bulu-
nur. Böyle bir heyetin zuhurunu çoktan beri bekliyorken,
hiss-i kablelvuku kabîlinden, memleketi ykp yakacak
büyük bir zelzelenin arefesinde bulundu¤umuz zihne gel-
di.
(HAfiYE)
Bir fley tamamyla elde edilemedi¤i takdirde, ta-
mamyla terk etmek caiz de¤ildir kaidesine binaen, acz
ve kusurumla beraber, Kur
ân
n baz hakikatleriyle,
TARHÇE- HAYATI
| 175
LK
H
AYATI
gelmek, oluflmak.
hüccet:
delil, ispat.
hüküm:
karar.
hürriyet-i fikir:
düflünce özgürlü-
¤ü.
ttrat:
düzgün tarzda olma; inti-
zam, düzen.
icma- ümmet:
ayn asrda yafla-
mfl olan slâm âlimlerinden müç-
tehit olanlarn, fleriatn bir mese-
lesi hakknda verilen hükümde
birleflmeleri, dinî bir konuda söz
birli¤i etmeleri.
içtihat:
fikir, kanaat, görüfl açs.
ihlâs:
bir ifli, bir ameli, baflka bir
karfllk beklemeksizin, srf Allah
rzas için yapma.
itimat:
emniyet, güven.
kabil:
cins, tür, çeflit; gibi.
kaide:
kural, prensip.
kanunî:
kanuna ait, kanunla ilgili,
kanuna dair.
kefalet-i zmniye:
zmnen kefil
olma, açktan de¤il de dolayl ke-
fillik.
Kurân- Azîmüflflan:
flan ve flere-
fi yüce olan Kurân.
kusur:
eksiklik, noksan.
küll:
bütün, bir fleyin tamam.
malik:
sahip.
medrese:
slâm dünyasnda dü-
zenli e¤itim veren kurulufl, okul.
memleket:
ülke, yurt, vatan.
müfessir:
Kurân- Kerîmin met-
nini izah eden, açklayan slâm
âlimi.
nafiz:
tesir eden; etkili.
nazar- dikkat:
dikkatli bakfl.
flahs- manevî:
belirli bir kifli ol-
mayp bir topluluktan meydana
gelen manevî flahs.
taassup:
aflr ba¤llk, aflr taraf-
tarlk.
tanzim:
düzenleme, tertipleme,
slah etme, düzeltme, iyilefltirme.
tefsir:
Kurânn mana bakmn-
dan izah, açklanmas.
telâhuk- efkâr:
fikirlerin birbiri
pefline gelip birleflmesi, birbirine
eklenmesi.
tenasüp:
uyma, uygunluk, birbiri-
ni tutma.
terk etmek:
brakmak, vazgeç-
mek.
tesanüt:
dayanflma, birbirine da-
yanma, birbirinden destek alma,
omuzdafllk.
tetkikat:
arafltrmalar, inceleme-
ler.
umumî:
genel.
velâyet-i kâmile:
olgunlu¤a er-
mifl velâyet.
zat:
kifli, flahs, fert.
zelzele:
yer sarsnts, deprem.
zuhur:
görünme, meydana çk-
ma.
HAfiYE:
Evet, Vanda Horhor medresemizin damnda esnâ-y derste
büyük bir zelzelenin gelmekte oldu¤unu söyledi. Hakikaten söyledi¤i gibi,
az bir zaman sonra Harb-i Umumî bafllad.
Hamza, Mehmed fiefik, Mehmed Mihri.
acz:
zayflk, güçsüzlük.
arefe:
belirli bir günden bir
önceki gün.
azade:
ba¤lardan kurtulmufl,
hür, serbest.
azîm:
büyük, yüce.
bilhassa:
özellikle.
binaen:
-den dolay, -için, -
dayanarak.
caiz:
dinen yaplmasnda sa-
knca olmayan; uygun; yapl-
d¤nda günah teflkil etme-
yen, yaplmas veya yaplma-
mas konusunda emir bulun-
mayp kiflinin kendi iste¤ine
braklan.
cumhur-i nâs:
insanlarn ço-
¤unlu¤u.
cüz:
ksm, parça.
dâhî:
son derece zeki, anla-
yfll, deha sahibi.
deha:
çok aklllk, zekili¤in ve
anlayflll¤n son derecesi.
emniyet:
inanma, güvenme.
esna-i ders:
ders esnasnda,
ders srasnda.
fert:
flahs, kifli.
haiz:
bir fleye sahip olma, sa-
hip, mâlik.
hakikat:
gerçek, bir fleyin as-
l ve esas.
hakikaten:
gerçekten.
harb-i umumî:
dünya savafl.
hafliye:
bir kitabn sayfalar-
nn kenarna veya altna yaz-
lan açklayc yaz, dipnot.
heyet:
bir toplulu¤u meyda-
na getiren kiflilerin bütünü.
hiss-i kablelvuku:
bir hâdise-
nin gerçekleflmesinden önce
kalbe do¤mas, hissedilmesi.
husule gelmek:
meydana