Tarihçe-i Hayat - page 175

kanunî hükümlerin tanzim ve ›tt›rad›, bir ferdin fikrinden
de¤il, yüksek bir heyetin nazar-› dikkat ve tetkikat›ndan
geçmesi lâz›md›r ki, umumî bir emniyeti ve cumhuru nâ-
s›n itimad›n› kazanmak üzere millete karfl› bir kefalet-i
z›mniye husule gelsin; ve icma-› ümmet, hücceti elde
edebilsin.
Evet, Kur
’
ân-› Azîmüflflan
’
›n müfessiri, yüksek bir de-
ha sahibi ve nafiz bir içtihada malik ve bir velâyet-i kâmi-
leyi haiz bir zat olmal›d›r. Bilhassa bu zamanda, bu flart-
lar ancak yüksek ve azîm bir heyetin tesanüdüyle telâ-
huk-› efkâr›ndan ve ruhlar›n›n tenasübüyle birbirine yar-
d›m etmekten ve hürriyet-i fikirle taassuptan azade ol-
makla tam ihlâslar›ndan do¤an dâhî bir flahs-› manevîde
bulunur; ve o flahs-› manevî, Kur
’
ân
’
› tefsir edebilir. Çün-
kü,
“
Cüzde bulunmayan, küllde bulunur” kaidesine bina-
en, her fertte bulunmayan bu gibi flartlar hey
’
ette bulu-
nur. Böyle bir heyetin zuhurunu çoktan beri bekliyorken,
hiss-i kablelvuku kabîlinden, memleketi y›k›p yakacak
büyük bir zelzelenin arefesinde bulundu¤umuz zihne gel-
di.
(HAfi‹YE)
“Bir fley tamam›yla elde edilemedi¤i takdirde, ta-
mam›yla terk etmek caiz de¤ildir” kaidesine binaen, acz
ve kusurumla beraber, Kur
’
ân
’
›n baz› hakikatleriyle,
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 175
‹
LK
H
AYATI
gelmek, oluflmak.
hüccet:
delil, ispat.
hüküm:
karar.
hürriyet-i fikir:
düflünce özgürlü-
¤ü.
›tt›rat:
düzgün tarzda olma; inti-
zam, düzen.
icma-› ümmet:
ayn› as›rda yafla-
m›fl olan ‹slâm âlimlerinden müç-
tehit olanlar›n, fleriat›n bir mese-
lesi hakk›nda verilen hükümde
birleflmeleri, dinî bir konuda söz
birli¤i etmeleri.
içtihat:
fikir, kanaat, görüfl aç›s›.
ihlâs:
bir ifli, bir ameli, baflka bir
karfl›l›k beklemeksizin, s›rf Allah
r›zas› için yapma.
itimat:
emniyet, güven.
kabil:
cins, tür, çeflit; gibi.
kaide:
kural, prensip.
kanunî:
kanuna ait, kanunla ilgili,
kanuna dair.
kefalet-i z›mniye:
z›mnen kefil
olma, aç›ktan de¤il de dolayl› ke-
fillik.
Kur’ân-› Azîmüflflan:
flan ve flere-
fi yüce olan Kur’ân.
kusur:
eksiklik, noksan.
küll:
bütün, bir fleyin tamam›.
malik:
sahip.
medrese:
‹slâm dünyas›nda dü-
zenli e¤itim veren kurulufl, okul.
memleket:
ülke, yurt, vatan.
müfessir:
Kur’ân-› Kerîm’in met-
nini izah eden, aç›klayan ‹slâm
âlimi.
nafiz:
tesir eden; etkili.
nazar-› dikkat:
dikkatli bak›fl.
flahs-› manevî:
belirli bir kifli ol-
may›p bir topluluktan meydana
gelen manevî flah›s.
taassup:
afl›r› ba¤l›l›k, afl›r› taraf-
tarl›k.
tanzim:
düzenleme, tertipleme,
›slah etme, düzeltme, iyilefltirme.
tefsir:
Kur’ân’›n mana bak›m›n-
dan izah›, aç›klanmas›.
telâhuk-› efkâr:
fikirlerin birbiri
pefline gelip birleflmesi, birbirine
eklenmesi.
tenasüp:
uyma, uygunluk, birbiri-
ni tutma.
terk etmek:
b›rakmak, vazgeç-
mek.
tesanüt:
dayan›flma, birbirine da-
yanma, birbirinden destek alma,
omuzdafll›k.
tetkikat:
araflt›rmalar, inceleme-
ler.
umumî:
genel.
velâyet-i kâmile:
olgunlu¤a er-
mifl velâyet.
zat:
kifli, flah›s, fert.
zelzele:
yer sars›nt›s›, deprem.
zuhur:
görünme, meydana ç›k-
ma.
HAfi‹YE:
Evet, Van’da Horhor medresemizin dam›nda esnâ-y› derste
büyük bir zelzelenin gelmekte oldu¤unu söyledi. Hakikaten söyledi¤i gibi,
az bir zaman sonra Harb-i Umumî bafllad›.
Hamza, Mehmed fiefik, Mehmed Mihri.
acz:
zay›fl›k, güçsüzlük.
arefe:
belirli bir günden bir
önceki gün.
azade:
ba¤lardan kurtulmufl,
hür, serbest.
azîm:
büyük, yüce.
bilhassa:
özellikle.
binaen:
-den dolay›, -için, -
dayanarak.
caiz:
dinen yap›lmas›nda sa-
k›nca olmayan; uygun; yap›l-
d›¤›nda günah teflkil etme-
yen, yap›lmas› veya yap›lma-
mas› konusunda emir bulun-
may›p kiflinin kendi iste¤ine
b›rak›lan.
cumhur-i nâs:
insanlar›n ço-
¤unlu¤u.
cüz:
k›s›m, parça.
dâhî:
son derece zeki, anla-
y›fll›, deha sahibi.
deha:
çok ak›ll›l›k, zekili¤in ve
anlay›fll›l›¤›n son derecesi.
emniyet:
inanma, güvenme.
esna-i ders:
ders esnas›nda,
ders s›ras›nda.
fert:
flah›s, kifli.
haiz:
bir fleye sahip olma, sa-
hip, mâlik.
hakikat:
gerçek, bir fleyin as-
l› ve esas›.
hakikaten:
gerçekten.
harb-i umumî:
dünya savafl›.
hafliye:
bir kitab›n sayfalar›-
n›n kenar›na veya alt›na yaz›-
lan aç›klay›c› yaz›, dipnot.
heyet:
bir toplulu¤u meyda-
na getiren kiflilerin bütünü.
hiss-i kablelvuku:
bir hâdise-
nin gerçekleflmesinden önce
kalbe do¤mas›, hissedilmesi.
husule gelmek:
meydana
1...,165,166,167,168,169,170,171,172,173,174 176,177,178,179,180,181,182,183,184,185,...1390
Powered by FlippingBook