Fakat Bediüzzaman, Bunlarn idam karar, benim
ebedî âleme seyahat etmem için bir pasaport hükmün-
dedir deyip, kemal-i izzet ve flecaatle hiç ehemmiyet
vermez.
Nihayet idamna karar verilir. Hüküm infaz edilece¤i
vakit, namaz klmak için müsaade ister; vazife-i diniyesi-
ni ifadan sonra, atlacak kurflunlara gö¤sünü gerece¤ini
beyan eder. Tam bu esnada, namazn eda ederken, Rus
kumandan gelerek Bediüzzamandan özür dileyip, O
hareketinizin mukaddesatnza olan ba¤llktan ileri geldi-
¤ine kanaat getirdim, rica ederim, beni affediniz diye-
rek, verilen idam hükmünü geri aldrr.
Bediüzzaman, iki buçuk sene kadar Sibirya taraflarn-
da esarette kalr. Bütün hayatn, fîsebilillâh Kurâna, s-
lâmiyete, sünnet-i seniyenin ihyasna hasr ve vakfeden
bu fedakâr- slâm, buralarda da katiyen bofl durmaz.
çerisinde bulundu¤u muhiti tenvir ve irflat için çalflr. Bu
müddet içinde kendisiyle beraber esarette bulunan zabit-
lere dersler veriyordu. Bir gün, doksan zabit arkadaflna
ders verdi¤i srada, bir Rus kumandan gelir, Siyasî ders
veriyor diye, dersine mâni olursa da, faaliyetinin dinî, il-
mî, içtimaî oldu¤unu ö¤renince serbest braktrr.
Nihayet, esaretten firar ile kurtulup, Petersburg ve
Varflovaya gelmeye muvaffak olur. Bilahare, Viyana ta-
rikyla 1334 senesinde stanbula teflrif eder.
âlem:
dünya, cihan.
beyan:
söyleme, bildirme, açkla-
ma.
bilahare:
sonra, sonradan, daha
sonra.
dinî:
dine ait, din ile ilgili.
ebedî:
sonsuz, sonu olmayan, sü-
rekli.
eda etmek:
yerine getirmek.
ehemmiyet:
kymet, de¤er,
önem.
esaret:
esirlik, tutsaklk.
esna:
ara, sra, vakit, zaman.
faaliyet:
çalflma, hareket, gayret.
fedakâr- slâm:
slâm fedakâr,
slâm için kendi menfaatlerinden
vazgeçip feda eden, bu u¤urda
çaba sarf edip çalflan.
firar:
kaçma, gizlice gitme.
fîsebilillâh:
Allah yolunda.
hasr:
yalnz bir fleye mahsus kl-
ma, yalnz bir fleye kullanma.
hüküm:
karar.
içtimaî:
toplumla alâkal, cemiye-
te ait, sosyal.
idam:
öldürme.
ifa:
yerine getirme.
ihya:
kuvvetlendirme, kuvvet ve
tazelik verme.
ilmî:
ilim ile ilgili, ilme dair.
infaz:
bir hükmü yerine getirme,
bir emri gerçeklefltirme.
irflat:
do¤ru yolu gösterme, do¤ru
yola yöneltme, gafletten uyandr-
ma, uyarma.
kanaat getirmek:
inanmak.
katiyen:
hiç bir zaman, asla, ke-
sinlikle.
kemal-i izzet:
tam bir fleref ve
üstünlük.
kumandan:
komutan.
mâni:
engel.
muhit:
bir kimsenin sürekli iliflki-
de bulundu¤u insanlar toplulu¤u,
çevre.
mukaddesat:
mukaddes olan
fleyler, kutsal fleyler, mübarek,
184 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
LK
H
AYATI
aziz, temiz, yüce olarak kabul
edilen fleyler.
muvaffak:
baflarl.
müddet:
zaman, süre.
müsaade:
izin.
nihayet:
en sonunda.
rica etmek:
dilemek, iste-
mek.
seyahat:
yolculuk.
siyasî:
siyasetle ilgili, siyasete
ait.
sünnet-i seniye:
Hz. Muham-
medin (a.s.m.) yüce sünneti;
yüksek hal, söz ve tavrlar.
flecaat:
yi¤itlik, yüreklilik, ce-
surluk, korkusuzluk, kahra-
manlk.
tarik:
yol, cadde.
tenvir:
aydnlatma, nurlandr-
ma; bilgi verme.
teflrif etmek:
flereflendirmek,
bir yere buyurmak.
vakfetmek:
birfleyi karfllksz
olarak Allah yoluna vermek.
vazife-i diniye:
dinî görev.
zabit:
subay.