Tarihçe-i Hayat - page 184

Fakat Bediüzzaman, “Bunlar›n idam karar›, benim
ebedî âleme seyahat etmem için bir pasaport hükmün-
dedir” deyip, kemal-i izzet ve flecaatle hiç ehemmiyet
vermez.
Nihayet idam›na karar verilir. Hüküm infaz edilece¤i
vakit, namaz k›lmak için müsaade ister; vazife-i diniyesi-
ni ifadan sonra, at›lacak kurflunlara gö¤sünü gerece¤ini
beyan eder. Tam bu esnada, namaz›n› eda ederken, Rus
kumandan› gelerek Bediüzzaman’dan özür dileyip, “O
hareketinizin mukaddesat›n›za olan ba¤l›l›ktan ileri geldi-
¤ine kanaat getirdim, rica ederim, beni affediniz” diye-
rek, verilen idam hükmünü geri ald›r›r.
Bediüzzaman, iki buçuk sene kadar Sibirya taraflar›n-
da esarette kal›r. Bütün hayat›n›, fîsebilillâh Kur’ân’a, ‹s-
lâmiyete, sünnet-i seniyenin ihyas›na hasr ve vakfeden
bu fedakâr-› ‹slâm, buralarda da kat’iyen bofl durmaz.
‹çerisinde bulundu¤u muhiti tenvir ve irflat için çal›fl›r. Bu
müddet içinde kendisiyle beraber esarette bulunan zabit-
lere dersler veriyordu. Bir gün, doksan zabit arkadafl›na
ders verdi¤i s›rada, bir Rus kumandan› gelir, “Siyasî ders
veriyor” diye, dersine mâni olursa da, faaliyetinin dinî, il-
mî, içtimaî oldu¤unu ö¤renince serbest b›rakt›r›r.
Nihayet, esaretten firar ile kurtulup, Petersburg ve
Varflova’ya gelmeye muvaffak olur. Bilahare, Viyana ta-
rik›yla 1334 senesinde ‹stanbul’a teflrif eder.
âlem:
dünya, cihan.
beyan:
söyleme, bildirme, aç›kla-
ma.
bilahare:
sonra, sonradan, daha
sonra.
dinî:
dine ait, din ile ilgili.
ebedî:
sonsuz, sonu olmayan, sü-
rekli.
eda etmek:
yerine getirmek.
ehemmiyet:
k›ymet, de¤er,
önem.
esaret:
esirlik, tutsakl›k.
esna:
ara, s›ra, vakit, zaman.
faaliyet:
çal›flma, hareket, gayret.
fedakâr-› ‹slâm:
‹slâm fedakâr›,
‹slâm için kendi menfaatlerinden
vazgeçip feda eden, bu u¤urda
çaba sarf edip çal›flan.
firar:
kaçma, gizlice gitme.
fîsebilillâh:
Allah yolunda.
hasr:
yaln›z bir fleye mahsus k›l-
ma, yaln›z bir fleye kullanma.
hüküm:
karar.
içtimaî:
toplumla alâkal›, cemiye-
te ait, sosyal.
idam:
öldürme.
ifa:
yerine getirme.
ihya:
kuvvetlendirme, kuvvet ve
tazelik verme.
ilmî:
ilim ile ilgili, ilme dair.
infaz:
bir hükmü yerine getirme,
bir emri gerçeklefltirme.
irflat:
do¤ru yolu gösterme, do¤ru
yola yöneltme, gafletten uyand›r-
ma, uyarma.
kanaat getirmek:
inanmak.
kat’iyen:
hiç bir zaman, asla, ke-
sinlikle.
kemal-i izzet:
tam bir fleref ve
üstünlük.
kumandan:
komutan.
mâni:
engel.
muhit:
bir kimsenin sürekli iliflki-
de bulundu¤u insanlar toplulu¤u,
çevre.
mukaddesat:
mukaddes olan
fleyler, kutsal fleyler, mübarek,
184 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
‹
LK
H
AYATI
aziz, temiz, yüce olarak kabul
edilen fleyler.
muvaffak:
baflar›l›.
müddet:
zaman, süre.
müsaade:
izin.
nihayet:
en sonunda.
rica etmek:
dilemek, iste-
mek.
seyahat:
yolculuk.
siyasî:
siyasetle ilgili, siyasete
ait.
sünnet-i seniye:
Hz. Muham-
med’in (a.s.m.) yüce sünneti;
yüksek hal, söz ve tav›rlar›.
flecaat:
yi¤itlik, yüreklilik, ce-
surluk, korkusuzluk, kahra-
manl›k.
tarik:
yol, cadde.
tenvir:
ayd›nlatma, nurland›r-
ma; bilgi verme.
teflrif etmek:
flereflendirmek,
bir yere buyurmak.
vakfetmek:
birfleyi karfl›l›ks›z
olarak Allah yoluna vermek.
vazife-i diniye:
dinî görev.
zabit:
subay.
1...,174,175,176,177,178,179,180,181,182,183 185,186,187,188,189,190,191,192,193,194,...1390
Powered by FlippingBook