Tarihçe-i Hayat - page 197

On Birinci Rica
Esaretten geldikten sonra, ‹stanbul’da Çaml›ca Tepe-
si’nde bir köflkte, merhum biraderzadem Abdurrahman
(rahmetullâhi aleyh) ile beraber oturuyorduk. Bu haya-
t›m, hayat-› dünyeviye cihetinde bizim gibilere en
mes’udâne bir hayat say›labilirdi. Çünkü esaretten kur-
tulmufltum; Dârülhikmette, meslek-i ilmiyeme münasip,
en âlî bir tarzda neflr-i ilme muvaffak›yet vard›. Bana te-
veccüh eden haysiyet ve fleref, haddimden çok fazla idi.
Mevkice ‹stanbul’un en güzel yeri olan Çaml›ca’da otu-
ruyordum. Hem, her fleyim mükemmeldi. Merhum bira-
derzadem Abdurrahman gibi gayet zeki, fedakâr, hem
talebe, hem hizmetkâr, hem kâtip, hem evlâd-› manevi-
yem beraberdi. Dünyada herkesten ziyade kendimi
mes’ut bilirken, aynaya bakt›m; saç›mda, sakal›mda be-
yaz k›llar› gördüm..
Birden, esarette, Kosturma’daki camideki intibah-› ru-
hî yine bafllad›. Onun eseri olarak, kalben merbut oldu-
¤um ve medar-› saadet-i dünyeviye zannetti¤im hâlât›,
esbab› tetkike bafllad›m. Hangisini tetkik ettimse, bakt›m
ki, çürüktür, alâkaya de¤miyor, aldat›yor. O s›ralarda, en
sadâkatli zannetti¤im bir arkadafl›mda, umulmad›k bir
sadâkatsizlik ve hat›ra gelmez bir vefas›zl›k gördüm. Ha-
yat-› dünyeviyeden bir ürkmek geldi. Kalbime dedim:
“Acaba ben bütün bütün aldanm›fl m›y›m? Görüyorum
ki, hakikat noktas›nda ac›nacak hâlimize, pek çok insan-
lar g›pta ile bak›yorlar. Bütün bu insanlar divane mi
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 197
‹
LK
H
AYATI
merhum:
rahmete kavuflmufl, öl-
müfl.
meslek-i ilmiye:
ilim mesle¤i.
mes’udâne:
mutlu olarak.
mes’ut:
saadetli, bahtl›, bahtiyar,
kutlu, mutlu.
mevki:
yer, mekân.
muvaffak›yet:
baflar›l› olma, ba-
flarma.
mükemmel:
kemale erdirilmifl,
kemal bulmufl, kâmil, tamamlan-
m›fl, noksans›z, tam, eksiksiz.
münasip:
uygun, yerinde.
neflr-i ilim:
bilgiyi yayma, neflret-
me.
rahmetullâhi aleyh:
Allah’›n rah-
meti onun üzerine olsun.
sadâkatsizlik:
ba¤l›l›k, dostluk,
do¤rulu¤a yak›flmayan hâl ve
davran›fl.
fleref:
iyi ün, onur, kiflisel de¤er.
talebe:
ö¤renci.
tarz:
biçim, flekil.
tetkik:
dikkatle araflt›rma, incele-
me.
teveccüh:
yönelme, yönelifl.
vefa:
dostluk ve sevginin gerek-
tirdi¤i davran›fllar.
zannetmek:
sanmak, kesin ola-
rak bilmeksizin kuvvetli ihtimalle
hükmetmek.
ziyade:
çok, fazla.
alâka:
ilgi, gönül ba¤›.
âlî:
yüksek.
biraderzade:
kardefl çocu¤u,
ye¤en.
cihet:
yan, yön, taraf.
divane:
deli, akl› bafl›nda ol-
mayan.
esaret:
esirlik, tutsakl›k.
esbap:
sebepler, vas›talar.
eser:
tesir, etki.
evlâd-› maneviye:
manevî
evlat.
fedakâr:
kendini veya flahsî
menfaatlerini hiçe sayan, fe-
da eden.
gayet:
son derece.
g›pta:
ayn› hâli fliddetle arzu
etme, imrenme, baflkas›nda
olan iyi hâlin kendisinde de
olmas›n› isteme.
hakikat:
gerçek, hayalî olma-
yan, görülen, mevcut olan, bir
fleyin asl› ve esas›.
hâlât:
haller, durumlar.
hat›r:
zihin, fikir; ak›l.
hayat-› dünyeviye:
dünya
hayat›.
haysiyet:
fleref, onur, itibar.
hizmetkâr:
hizmet eden.
intibah-› ruhî:
ruhî uyan›fl.
kalben:
içten, gönülden, yü-
rekten.
kâtip:
yazan, yaz›c›.
köflk:
bahçe içinde yap›lm›fl,
daha çok yazl›k olarak kulla-
n›lan süslü bina.
medar-› saadet-i dünyeviye:
dünyadaki mutlulu¤un sebe-
bi, dünyada mutlu olma vesi-
lesi.
merbut:
ba¤l›, raptedilmifl,
mensup.
1...,187,188,189,190,191,192,193,194,195,196 198,199,200,201,202,203,204,205,206,207,...1390
Powered by FlippingBook