Evet, bu hakikate binaen,
1
o
¬n
d Gƒo
©n
ªn
àr
LGp
ƒn
d n
h Ék
HÉn
Ho
P Gƒo
?o
?r
în
j r
øn
d $G p
¿ho
O r
øp
e n
¿ƒo
Yr
ón
J n
øj/
òs
dG s
¿p
G
bu ayet-i azîmenin
(HAfi‹YE)
s›rr›yla, bütün esbab-› maddiye
toplansa, onlar›n ihtiyarlar› da olsa, bir tek sine¤in vücu-
dunu ve o vücudun cihazat›n› mizan-› mahsusla toplaya-
mazlar. Toplasalar da, o vücudun miktar-› muayyenesin-
de durduramazlar. Durdursalar da, daima tazelenmekte
olan ve o vücuda gelip çal›flan zerrat›, muntazaman ça-
l›flt›ramazlar. Öyle ise, bilbedahe, esbap bu eflyaya sahip
ç›kamazlar. Demek Sahib-i Hakikîleri baflkad›r.
Evet, öyle bir Sahib-i Hakikî’leri var ki,
2
m
In
óp
MGn
h ¢m
ùr
Øn
æ`n
c s
’p
G r
ºo
µ o
ãr
©n
H n
’n
h ºo
µ`o
?r
?n
N Én
e
ayetinin s›rr›yla, bü-
tün zeminin yüzündeki zîhayat›, bir sine¤in ihyas› kadar
kolay yapar. Bir bahar›, bir tek çiçek kolayl›¤›nda icat
eder; çünkü, toplamaya muhtaç de¤il. Emr-i
3
o
¿ƒo
µn
«n
a r
øo
c
’e malik oldu¤undan; ve her baharda hadsiz mevcudat-›
bahariyenin madde-i unsuriyesinden baflka hadsiz s›fât
ve ahval ve eflkâllerini hiçten icat etti¤inden; ve ilminde
her fleyin plân›, modeli, fihristesi ve program› taayyün
etti¤inden; ve bütün zerrat Onun ilim ve kudreti dairesin-
de hareket ettiklerinden, kibrit çakar gibi, her fleyi niha-
yet kolayl›kla icat eder. Ve hiçbir fley, zerre miktar hare-
ketini flafl›rmaz. Seyyarat mutî bir ordusu oldu¤u gibi,
HAfi‹YE:
Yani, “Allah’tan baflka bütün ça¤›rd›¤›n›z ve ibadet etti¤iniz
fleyler toplansalar, bir sine¤i halk edemezler.”
mevcudat-› bahariye:
bahar-
da dirilen mevcudat, bahar
mevsiminde ortaya ç›kan
varl›klar.
miktar-› muayyene:
belirlen-
mifl. ölçü, belirlenmifl miktar.
mizan-› mahsus:
özel ölçü.
muhtâc:
ihtiyac› olan, kendi-
sine bir fley lâz›m olan, ihti-
yaç içinde bulunan, bir eksi¤i
olup onu tamamlamak iste-
yen.
nihayet:
son derece.
Sahib-i Hakikî:
her fleyin ger-
çek sahibi olan Allah.
s›fat:
hâl, nitelik, vas›f, özellik.
taayyün:
meydana ç›kma,
aflikâr olma, belli olma, belir-
lenme.
vücut:
gövde, beden.
zemin:
yeryüzü.
zerrat:
zerreler, çok küçük
parçalar, moleküller, atomlar.
zîhayat:
hayat sahibi, canl›.
202 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
‹
LK
H
AYATI
ahval:
hâller, durumlar.
ayet-i azîme:
büyük ve azametli
ayet.
bilbedahe:
aç›ktan, aflikâr olarak.
binaen:
-den dolay›, -için, -daya-
narak.
cihazat:
uzuvlar, organlar.
daima:
her vakit, sürekli, hiç dur-
madan.
esbab-› maddiye:
maddî sebep-
ler.
esbap:
nedenler, sebepler, vas›-
talar.
eflkâl:
biçimler, flekiller.
fihriste:
bir fleyin içinde nelerin
bulundu¤unu s›rayla gösteren lis-
te.
hadsiz:
s›n›rs›z, sonsuz.
hakikat:
gerçek, hayalî olmayan,
görülen, mevcut olan, bir fleyin
asl› ve esas›.
halk:
yaratma, yarat›fl.
hafliye:
bir kitab›n sayfalar›n›n
kenar›na veya alt›na yaz›lan aç›k-
lay›c› yaz›, dipnot.
icat:
vücuda getirme, yoktan var
etme.
ihtiyar:
seçme, tercih, irade.
ihya:
canland›rma, diriltme, ha-
yat verme, yeniden hayata dön-
dürme.
kudret:
güç, kuvvet, takat, ikti-
dar.
madde-i unsuriye:
bileflik bir fle-
yi meydana getiren maddeler,
elementler.
malik:
sahip.
1.
Hac Suresi: 73.
2.
Sizin yarat›lman›z da, diriltilmeniz de, ancak tek bir kiflinin yarat›l›p diriltilmesi gibidir. (Lok-
man Suresi: 28.)
3.
"Ol!" der, oluverir. (Yâsin Suresi: 82.)