Tarihçe-i Hayat - page 212

Bediüzzaman, yan›nda baflka kitaplar bulundurmuyor-
du.
“Neden baflka kitaplara bakm›yorsun?” denildi¤inde,
buyururlard› ki:
“Her fleyden zihnimi tecrit ile Kur’ân’dan fehmediyo-
rum.”
Eserlerden nakletse de, baz› mühim gördü¤ü mesaili,
ta¤yir etmeden al›rd›.
“Niçin aynen böyle tekrar ediyorsun?” diye soruldu-
¤unda,
“Hakikat usand›rmaz. Libas› de¤ifltirmek istemem”
buyururdu.
Yukar›da bir nebze zikredilmiflti ki, Bediüzzaman, ha-
kaik-› Kur’âniyeye
(HAfi‹YE)
ait on iki telifat›n› tab ettirmifl-
ti.
HAfi‹YE:
Üstat Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin ‹stanbul’da ve bir
k›sm›n› bilâhare Ankara’da tab ile neflretti¤i o zamanki eserleri, k›rk se-
ne sonra Arabî
Mesnevî-i Nuriye
ismiyle birarada bir mecmua hâlinde
neflredildi. ‹flte bu
Mesnevî-i Nuriye’
nin Mukaddemesinde bu eserler hak-
k›nda diyor:
"K›rk elli sene evvel, Eski Said, ziyade ulûm-i akliye ve felsefiyede ha-
reket etti¤i için, hakikatü’l-hakaika karfl› ehl-i tarikat ve ehl-i hakikat gibi
bir meslek arad›. Ekser ehl-i tarikat gibi yaln›z kalben harekete kanaat
edemedi. Çünkü, akl›, fikri hikmet-i felsefe ile bir derece yaral›yd›, tedavi
lâz›md›.
“Sonra, hem kalben, hem aklen hakikate giden baz› büyük ehl-i haki-
katin arkas›nda gitmek istedi. Bakt›, onlar›n herbirinin ayr›, cazibedar bir
hassas› var. Hangisinin arkas›ndan gidece¤ine tahayyürde kald›. ‹mam-›
Rabbanî de ona gaybî bir tarzda “Tevhid-i k›ble et” demifl. Yani, “Yaln›z
bir üstad›n arkas›ndan git.” O çok yaral› Eski Said’in kalbine geldi ki:
“Üstad-› hakikî Kur’ân’d›r. Tevhid-i k›ble bu üstatla olur” diye, yaln›z o
üstad-› kudsînin irflad›yla hem kalbi, hem ruhu gayet garip bir tarzda
aklen:
ak›l ile.
Arabî:
Arapça.
aynen:
bir fleyin asl› veya kendisi
olarak, t›pk› t›pk›s›na, hiç de¤ifl-
meden, oldu¤u gibi.
bilahare:
sonra, sonradan, sonra-
lar›.
cazibedar:
çekici.
ehl-i hakikat:
hakikati arzula-
yanlar, gerçe¤i bulup onun peflin-
den gidenler.
ehl-i tarikat:
tarikate ba¤l› olan-
lar, tasavvuf yoluna girenler.
ekser:
ço¤unluk.
emsal:
efl, benzer.
eser:
kitap.
evvel:
önce.
fehmetmek:
anlamak, kavra-
mak.
hakaik-› Kur’âniye:
Kur’ân ait
olan ve ondan gelen gerçekler.
hakikat:
gerçek, bir fleyin asl› ve
esas›.
212 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
‹
LK
H
AYATI
hakikatü’l-hakaik:
gerçekle-
rin asl›.
hafliye:
bir kitab›n sayfalar›-
n›n kenar›na veya alt›na yaz›-
lan aç›klay›c› yaz›, dipnot.
hikmet-i felsefe:
felsefe ilmi.
ispat:
do¤ruyu delillerle gös-
terme, ortaya koyma.
kalben:
kalp ile.
kanaat:
yeterli bulma, yetin-
me.
libas:
elbise.
mecmua:
seçilmifl yaz›lardan
meydana gelen kitap risale.
mesail:
meseleler.
meslek:
tutulan yol.
mukaddeme:
ön söz, bafllan-
gݍ, girifl.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
mütebaki:
geri kalan k›s›m.
nakletmek:
anlatmak, aktar-
mak.
nebze:
bir parça.
neflretmek:
yay›nlamak.
tab:
bast›rma, kitap haline
getirme.
ta¤yir etmek:
de¤ifltirmek.
tarz-› beyan ve ifade:
aç›kla-
ma ve söyleme flekli.
tecrit:
ay›rma, bir tarafta tut-
ma, yal›tma, soyutlama.
telifat:
telifler, kitaplar, eser-
ler.
ulûm-i akliye ve felsefe:
ak-
lî ve felsefî ilimler, akla ve fel-
sefeye dayanan ilimler.
zihin:
haf›za, bellek; anlay›fl,
kavray›fl.
zikretmek:
anmak, sözünü
etmek.
ziyade:
gerekenden fazla.
1...,202,203,204,205,206,207,208,209,210,211 213,214,215,216,217,218,219,220,221,222,...1390
Powered by FlippingBook