1
m
º«/
¶n
Y m
?r
ƒn
« p
d n
¿ƒ o
Kƒo
©r
Ñn
ªn
d r
ºo
µs
f p
G n
¿ƒ o
Kƒo
©r
Ñn
ª`r
dG Én
¡ t
`jn
G Én
j
Ey mücahidîn-i ‹slâm ve ey ehl-i hal ve akd!
Bu fakirin bir meselede on sözünü, birkaç nasi-
hatini dinlemenizi rica ediyorum.
1. fiu muzafferiyetteki harikulâde nimet-i ‹lâhîye
bir flükür ister ki, devam etsin, ziyade olsun. Yok-
sa, nimet böyle flükür görmezse, gider. Madem ki
Kur’ân’› Allah’›n tevfikiyle düflman›n hücumundan
kurtard›n›z; Kur’ân’›n en sarih ve en kat’î emri olan
salât gibi feraizi imtisal etmeniz lâz›md›r, tâ onun
feyzi, böyle harika suretinde üstünüzde tevali ve
devam etsin.
2. Âlem-i ‹slâm› mesrur ettiniz, muhabbet ve te-
veccühünü kazand›n›z; lâkin, o teveccüh ve mu-
habbetin idamesi, fleair-i ‹slâmiyeyi iltizam ile olur:
Zira, Müslümanlar ‹slâmiyet hasebiyle sizi severler.
3. Bu âlemde, evliyaullah hükmünde olan gazi
ve flühedalara kumandanl›k ettiniz; Kur’ân’›n eva-
mir-i kat’îsine imtisal etmekle öteki âlemde de o
nuranî güruha refik olmaya çal›flmak, al-i himmet-
lilerin fle’nidir: Yoksa, burada kumandan iken, ora-
da bir neferden istimdad-› nur etmeye muztar kala-
caks›n›z. Bu dünya-i deniye, flan ve flerefiyle öyle
âlem:
dünya, cihan.
âlem-i ‹slâm:
‹slâm âlemi, ‹slâm
dünyas›.
âlihimmet:
himmeti yüksek,
gayreti çok olan.
dünya-i deniye:
adî, alçak dünya.
ehl-i hâl ve akd:
Sorunlar› çözen
yetkililer.
evamir-i kat’iye:
kesin emirler.
evliyaullah:
Allah’›n velî kullar›,
Allah dostlar›, Allah’›n salih kulla-
r›.
feraiz:
farzlar; Allah’›n emirleri.
feyzi:
bolluk ve berekete ait.
gazi:
gazâ eden, ordunun bafl›na
geçen, savaflan, savafltan sa¤ ve
muzaffer dönen.
güruh:
cemaat, topluluk, k›s›m.
harikulâde:
çok güzel, mükem-
mel.
haseb:
dolay›, cihetince, gere¤in-
ce.
hükmünde:
de¤erinde, yerinde.
idame:
devam ettirme, sürdür-
me.
iltizam:
kendisi için gerekli gör-
me, kendi için lüzumlu sayma,
kendi üzerine alma.
imtisal:
emre tamamen uyma,
gerekeni yapma, al›nan emre bo-
yun e¤me.
istimdad-› nur:
nur isteme, ay-
d›nl›k dileme.
kat’î:
kesin, flüpheye ve tereddü-
de mahal b›rakmayan.
madem:
...den dolay›, böyle ise.
mesele:
konu.
mesrur:
sevinçli, memnun.
meta:
mal, servet; geçici dünya
zevki.
muhabbet:
ülfet, sevgi, sevme,
dostluk.
muzafferiyet:
muzafferlik, düfl-
mana üstün gelme, galibiyet.
muztar:
çaresiz kalm›fl, yapmak
zorunda kalm›fl.
mücahidîn-i ‹slâm:
‹slâm müca-
hitleri, ‹slâmiyet için cihad eden-
ler.
nasihat:
ö¤üt; do¤ruya, iyiye, gü-
zele sevk etmek için yap›lan ko-
nuflma.
1.
Ey mebuslar! Muhakkak siz büyük bir günde diriltileceksiniz!
220 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
‹
LK
H
AYATI
nefer:
rütbesiz asker, er.
nimet:
iyilik, lütuf, ihsan, ba-
¤›fl.
nimet-i ‹lâhiye:
Allah’›n ni-
meti, lütfu, ihsan›.
nuranî:
nurlu, ›fl›kl›, parlak,
münevver.
refik:
arkadafl, yoldafl, yol ar-
kadafl›.
salât:
namaz.
sarih:
aç›k, aflikâr.
suret:
biçim, flekil, tarz.
flan:
yüksek makam, rütbe.
fleair-i ‹slâmiye:
‹slâma ait
iflaretler, ‹slâma sembol ol-
mufl ifl ve ibadetler.
fle’n:
durum, özellik, yap›.
fleref:
övünülecek, iftihar edi-
lecek fley.
flüheda:
flehitler.
flükran:
iyili¤e karfl› gösteri-
len iyi tav›r, gönül borcu, min-
nettarl›k.
flükür:
Allah’a karfl› kulluk gö-
revlerini yerine getirme.
tevali:
arkas› kesilmeksizin
sürme, ard arda gelme, sürüp
gitme.
teveccüh:
yönelme, sevgi, il-
gi.
tevfik:
Allah’›n yard›m›, bafla-
r›l› k›lmas›.
ziyade:
çok, fazla.