Bir gün riyaset odasnda, M. Kemal Pafla ile iki saat
kadar konufltular. slâm ve Türk düflmanlarnn arasnda
nam kazanmak emeliyle, fleair-i slâmiyeyi tahrip etme-
nin bu millet ve vatan ve âlem-i slâm hakknda büyük za-
rar tevlit edece¤ini; e¤er bir inklâp yapmak icap ediyor-
sa, do¤rudan do¤ruya slâmiyete müteveccihen Kurân-
n kudsî kanun-i esasî noktasndan yapmak lâzm geldi¤i
mealinde ihtarlarda bulunur ve flu temsili ders verir.
(Mektubat, s. 699. Altnc Risale olan Altnc Ksm):
Meselâ, Ayasofya Camii, ehl-i fazl ve kemalden mü-
barek ve muhterem zatlarla dolu oldu¤u bir zamanda,
tek tük, sofada ve kapda haylaz çocuklar ve serseri ah-
lâkszlar bulunup, camiin pencerelerinin üstünde ve ya-
knnda ecnebilerin e¤lenceperest seyircileri bulunsa, bir
adam o camie girip ve o cemaat içine dahil olsa, e¤er
güzel bir sada ile flirin bir tarzda Kurândan bir aflir oku-
sa; o vakit, binler ehl-i hakikatin nazarlar ona döner.
Hüsn-i teveccühle, manevî bir dua ile o adama bir sevap
kazandrrlar. Yalnz, haylaz çocuklarn ve serseri mülhit-
lerin ve tek tük ecnebilerin hofluna gitmeyecek. E¤er o
mübarek camie ve o muazzam cemaat içine o adam gir-
di¤i vakit süflî ve edepsizcesine, fuhfla ait flarklar ba¤-
rp ça¤rsa, raks edip zplasa; o vakit, o haylaz çocuklar
güldürecek, o serseri ahlâkszlar fuhfliyata teflvik etti¤i
için hofllarna gidecek ve slâmiyetin kusurunu görmekle
mütelezziz olan ecnebilerin istihzakârâne tebessümlerini
celp edecek. Fakat, umum o muazzam ve mübarek ce-
maatin bütün efradndan bir nazar- nefret ve tahkir celp
âlem-i slâm:
slâm âlemi, slâm
dünyas.
aflir:
Kurândan on ayetlik bö-
lüm.
celp:
elde etme, kendine çekme.
cemaat:
bir imama uyup namaz
klan Müslümanlar toplulu¤u.
cemaat:
topluluk, aralarnda çe-
flitli ba¤lar bulunan insanlar top-
lulu¤u.
dâhil:
içinde, giren.
ecnebi:
yabanc, baflka milletten
olan.
efrat:
fertler.
e¤lenceperest:
e¤lenceyi çok se-
ven , e¤lenceye tapan, bütün
vaktini e¤lenerek geçiren; e¤len-
ce düflkünü.
ehl-i fazlükemal:
olgun ve fazi-
letli, erdemli, lütuf sahibi olanlar.
ehl-i hakikat:
hakikati arzula-
yanlar, gerçe¤i bulup onun peflin-
den gidenler; Allah adam.
emel:
fliddetli arzu, hrs.
fuhfliyat:
gayrimeflru iliflkiler, fu-
hufllar.
fuhufl:
kötülük, namusa aykr
hareket, zina, gayrimeflru cinsî
münasebet.
haylaz:
hofla gitmeyen davranfl-
larda bulunan.
hüsn-i teveccüh:
sevgi ile karflk
medih ve takdir.
icap:
gerekme hâli, lâzm, gerekli,
lüzum.
ihtar:
dikkatini çekme, hatrlat-
ma, uyar.
inklâp:
de¤iflme, dönüflüm, kök-
lü de¤iflme.
istihzakârâne:
alayl bir flekilde,
dalga geçer gibi.
kanun- esasî:
ana prensipler,
ana esaslar, ana kanun.
kudsî:
mukaddes, yüce.
manevî:
madde dfl olan, maddî
olmayan, manaya ait.
meal:
anlam, mana, mefhum,
mazmun, kavram.
Meselâ:
misal olarak, flunun gibi,
söz gelifli, faraza.
230 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
LK
H
AYATI
muazzam:
ehemmiyetli,
önemli.
muazzam:
ulu, muhteflem.
muhterem:
sayg de¤er, hür-
mete lâyk, saygn.
mübarek:
hayrl, mutlu, kut-
lu, u¤urlu.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
mülhit:
slâm dininden ayr-
lan, Allah inkâr eden, dinsiz,
imansz.
mütelezziz:
lezzet alan, tat
hisseden, hazzeden, hoflla-
nan.
müteveccih:
teveccüh eden,
bir tarafa, bir cihete dönen,
yönelen.
nam:
ün, flöhret, flan.
nazar:
iltifat, teveccüh.
nazar- nefret ve tahkir:
ha-
karet eden, küçük gören ve
nefret eden bakfl.
raks:
oynama, dans etme.
riyaset:
reislik, baflkanlk.
seda:
ses, duyulan.
serseri:
gayesiz, hedefsiz.
süflî:
afla¤lk, alçak, baya¤,
adî.
fleair-i slâmiye:
slâma ait
iflaretler, slâma sembol ol-
mufl ifl ve ibadetler.
tahrip:
harap etme, ykma,
bozma.
tarz:
biçim, flekil, suret.
tebessüm:
gülümseme.
temsil:
misal getirme, özellik-
le ö¤üt alnsn diye mesel an-
latma.
tevlit:
do¤urma, sebep olma.
umum:
bütün.
zat:
kifli, flahs, fert.