flte ey mebuslar, o talebenin evvelki hâli Türk mille-
tine ne kadar lüzumu var! kinci hâli ne kadar vatan
menfaatine uygun olmad¤n fikrinize havale ediyorum.
Demek, farzmuhal olarak, siz baflka yerde dünyay dine
tercih edip, siyasetçe dine ehemmiyet vermeseniz de,
her hâlde flark vilâyetlerinde din tedrisatna azamî ehem-
miyet vermeniz lâzm.
Bu hakikatli maruzat üzerine, muhalifler dflar çkp,
yüz altmfl üç mebus o karar imza ederler.
* * *
Bediüzzaman, küçük yaflnda iken tasavvur etti¤i ve
hayatn o yolda feda etmeye azmetti¤i ve hayatnn bir
gayesi ve neticesi olarak kabul etti¤i âlem-i slâmda bü-
yük bir intibah ve inkiflaf emeliyle Ankaraya gelmiflti.
Daha meflrutiyetin ilânndan evvel, stanbula gelmeden,
fiarkî Anadoluda yüzlerce ehl-i ilim ve erbab- fazilet
kimselerle mübahaseleri ve stanbulda birden bire mey-
dana çkarak ulemay hayrete sevk etmesi ve ehl-i siya-
seti telâfla düflürmesi, ruhunda büyük bir slâmî inklâbn
müessisi hâlinin mevcut oldu¤unu gösteriyordu. Ve ken-
disi, daha eskiden ruhunda bu vazifenin mesuliyetini,
hem flevk ve sürurunu hissetmiflti.
Hürriyetin ilânn müteakip, gazetelerde meflrutiyeti
fleriata hadim yapmakla, Anadolu ve âlem-i slâm kta-
snda büyük bir saadetin zuhuruna vesile olunacak ümi-
diyle neflretti¤i makaleler ve muhtelif içtimalardaki nutuk-
lar, hep bu mezkûr niyet ve tasavvurunun neticesi idi.
228 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
LK
H
AYATI
âlem-i slâm:
slâm âlemi, slâm
dünyas.
azamî:
en fazla, en çok, nihayet
derecede.
azm:
kast, niyet.
ehemmiyet:
önem, de¤er, ky-
met.
ehl-i ilim:
ilim sahipleri, ilim
adamlar.
ehl-i siyaset:
ülkenin idaresiyle
meflgul olanlar, siyaset adamlar,
politikaclar.
emel:
fliddet arzu, ümit.
erbab- fazilet:
faziletli kimseler;
de¤er, kymet, meziyet, hüner,
marifet, ilim, irfan, güzel ahlâk sa-
hibi kimseler.
evvel:
önce, ilk.
farzmuhal:
imkânsz farz etme,
olmayacak bir fleyi olacakmfl gi-
bi düflünme.
feda:
u¤runa verme.
hadim:
hademe, hizmetçi.
hâl:
tavr, davranfl, tutum.
havale:
bir ifli veya bir fleyi baflka
birine brakma, üstüne brakma,
smarlama.
içtima:
toplant, toplanma.
ilân:
meydana çkarma, belli et-
me, yayma, duyurma, bildirme.
inklâp:
bir hâlden di¤er bir hale
geçme, de¤iflme, dönüflme.
inkiflaf:
ortaya çkma, geliflme.
intibah:
uyanfl.
slâmî:
slâm ile alâkal, slâma
ait.
kta:
yer yüzündeki befl büyük
kara parças.
maruzat:
arz edilenler, sunulan-
lar.
mebus:
milletvekili.
menfaat:
fayda.
mesuliyet:
mesul olma hali, so-
rumluluk.
meflrutiyet:
Osmanllarda 1876
Anayasasyla bafllayan, 1908 de-
¤iflikli¤iyle devam eden hukukî
ve siyasî döneme verilen ad.
mezkûr:
zikredilen, ad geçen,
anlan.
muhalif:
zt, karflt.
muhtelif:
çeflitli.
mübahase:
iddial konuflma,
bahse giriflme; bahis, iddia.
müessis:
tesis edici, tesis
eden, kuran, kurucu.
müteakip:
den sonra.
neflir:
gazeteye yazma, yaz-
drma veya kitap, gazete bas-
trp çkarma.
niyet:
maksat, meram.
nutuk:
bir toplulu¤a karfl ko-
nuflma, ikna maksadyla bir
topluluk önünde yaplan ko-
nuflma, hitap, söylev.
saadet:
mutluluk.
sevk:
önüne katp sürme, yö-
neltme.
siyaseten:
siyaset bakmn-
dan, siyasî yönden.
sürur:
sevinç, mutluluk.
flark:
do¤u yönünde yer alan
yerler, do¤u bölgeleri.
fiarkî Anadolu:
Anadolunun
do¤u taraf, Do¤u Anadolu.
fleriat:
Allahn emri, lâhî ka-
nun.
flevk:
fliddetli arzu, aflr istek
ve heves.
talebe:
ö¤renci.
tasavvur:
düflünce, tasar.
tasavvur:
yaplmasn düflün-
me.
tedrisat:
ö¤retim.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim
sahipleri.
vazife:
dinî mükellefiyet, yü-
kümlülük.
vesile:
frsat, elveriflli hal.
vilâyet:
il.
zuhur:
görünme, belli olma,
ortaya çkma.