s›rr›na göre, ehl-i iman ne kadar âmî ve cahil de olsa, ak-
l› derk etmedi¤i hâlde, kalbi öyle hodfürufl adamlar› so-
¤uk görür, manen nefret eder.
“‹flte, hubb-i câha meftun ve flöhretperestli¤e müptelâ
adam (ikinci adam), hadsiz bir cemaatin nazar›nda esfel-i
safilîne düfler, ehemmiyetsiz ve müstehzi ve hezeyanc›
baz› serserilerin nazar›nda muvakkat ve menhus mevki
kazan›r,
1
n
Ú/
?s
à`o
ªr
dG s
’p
G w
ho
ón
Y ¢m
†r
©n
Ñp
d r
ºo
¡°o
†r
©n
H m
òp
Än
er
ƒn
j o
As
Óp
Nn
r
’n
G
s›rr›-
na göre dünyada zarar, berzahta azap, ahirette düflman
baz› yalanc› dostlar› bulur.
“Birinci suretteki adam, faraza hubb-i câh› kalbinden
ç›karmazsa, fakat ihlâs ve r›za-i ‹lâhîyi esas tutmak ve
hubb-i câh› hedef ittihaz etmemek flart›yla, bir nevi mefl-
ru makam-› manevî, hem muhteflem bir makam kazan›r
ki, o hubb-i câh damar›n› tamam›yla tatmin eder. Bu
adam, az, hem pek az ve ehemmiyetsiz bir fley kaybe-
der; ona mukabil çok, hem pek çok k›ymettar, zarars›z
fleyleri bulur. Belki birkaç y›lan› kendinden kaç›r›r. Ona
bedel, çok mübarek mahlûklar› arkadafl bulur, onlarla
ünsiyet eder. Veya ›s›r›c› yabanî eflek ar›lar›n› kaç›r›p,
mübarek rahmet flerbetçileri olan ar›lar› kendine celp
eder. Onlar›n ellerinden bal yer gibi, öyle dostlar bulur
ki, daima dualar›yla âb-› kevser gibi feyizler, âlem-i ‹slâ-
m›n etraf›ndan onun ruhuna içirilir ve defter-i a’maline
geçirilir.”
M. Kemal Pafla itiraz ile içindeki niyet ve hâlet-i
ruhiyesini ifadeyle Bediüzzaman’› kendine çekmek ve
Âb-› Kevser:
Cennetteki sulardan
biri; Kevser suyu.
ahiret:
öbür dünya, ikinci hayat.
âlem-i ‹slâm:
‹slâm âlemi, ‹slâm
dünyas›.
âmî:
bilgisiz, cahil.
azap:
büyük s›k›nt›, fliddetli ac›.
bedel:
karfl›l›k.
berzah:
ruhlar›n k›yamete kadar
bekleyece¤i, dünya ile ahiret ara-
s›ndaki yer.
cahil:
bilgisiz, bilmeyen, habersiz.
celp:
elde etme, kendine çekme.
defter-i a’mal:
insanlar›n iflledi¤i
ve yapt›¤› fleylerin kaydedildi¤i
defter; amellerin defteri.
derk:
anlama, kavrama.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
ehl-i iman:
inananlar, iman sa-
hipleri.
esfel-i safilîn:
afla¤›lar›n en afla¤›-
s›, Cehennemin en afla¤› tabakas›.
faraza:
farz edelim ki, öyle saya-
l›m ki, söz gelifli.
feyiz:
ilim, irfan.
hadsiz:
çok, pek çok.
hezeyan:
saçmalama, abuk sa-
buk konuflma, herze.
hodfürufl:
kendini be¤endirmeye
çal›flan, övünen.
hubb-i câh:
makam sevgisi, rüt-
be ve mevki sevgisi ve bunlara
karfl› gösterilen afl›r› h›rs.
ihlâs:
bir ifli, bir ameli, baflka bir
karfl›l›k beklemeksizin, s›rf Allah
r›zas› için yapma.
ittihaz:
edinme, alma, kabul et-
me.
k›ymettar:
k›ymetli, de¤erli.
mahlûk:
yarat›k, Allah taraf›ndan
yarat›lm›fl olan.
makam:
manevî mevki.
makam-› manevî:
manevî ma-
kam, maddî olmayan makam.
manen:
mana bak›m›ndan, ma-
naca.
meftun:
tutkun, müptelâ, afl›r›
ba¤lanm›fl.
menhus:
u¤ursuz, kötü, mefl’um.
meflru:
fleriata uygun, fleriat›n
1.
Allah'a karfl› gelmekten sak›nanlar d›fl›nda, o gün dostlar birbirine düflmand›r. (Zuhruf Sure-
si: 67.)
232 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
‹
LK
H
AYATI
müsaade etti¤i fley.
mevki:
yer, makam.
muhteflem:
haflmetli, yüce.
mukabil:
karfl›l›k.
muvakkat:
geçici.
mübarek:
hay›rl›, mutlu, kut-
lu, u¤urlu.
müptelâ:
tutkun, bir fleye
düflkün ve tutulmufl olan.
müstehzi:
istihza eden, alaya
alan, herkesle alay etmekten
hofllanan, alayc›.
nazar:
düflünme, fikir, mülâ-
haza, niyet.
nazar:
bak›fl, nezdinde.
nevi:
çeflit.
rahmet:
Allah’›n kullar›n› esir-
gemesi, onlara maddî ve ma-
nevî nimetler vermesi.
r›za-i ‹lâhî:
Allah’›n r›zas›,
hoflnutlu¤u.
serseri:
gayesiz, hedefsiz;
öteden beri bafl›bofl olan.
s›r:
gizli hakikat.
suret:
biçim, flekil, tarz.
flöhretperest:
flöhret
düflkünü.
tatmin:
insan›n yüre¤ini
rahatlatma, inand›r›p içini
rahatlatma.
ünsiyet:
al›flkanl›k, ülfet,
dostluk.