ba¤larn koparlmasna çalfllyor ve bilfiil de muvaffak
olunuyordu. Bu vaka cüzî de¤il, küllî ve umumî idi; mil-
yonlarca insann, hususan gençlerin ve milyonlar ma-
sumlarn, talebelerin iman ve itikatlarna dünyevî ve uh-
revî felâketlerine taallûk eden çok genifl ve flümullü bir
hâdise idi. Ve kyamete kadar gelip geçecek Anadolu
halknn ebedî hayatlaryla alâkadard. O zaman ve o se-
nelerde, bin yllk parlak mazinin delâlet ve flahadetiyle,
Kurânn bayraktar olarak en yüksek bir mevki-i mual-
lây ihraz etmifl bulunan kahraman bir milletin hayatn-
da, slâmiyet ve Kurân aleyhinde dehfletli tahavvüller ve
tahripler yaplyor ve cihann en namdar ordusunun bin
senelik cihad- diniye ile geçen parlak mazisi ve o mazi-
de medfun muhterem ecdad, yeni nesillere ve mektepli
talebelere unutturulmaya çalfllyor; ve mazi ile irtibatla-
r kesilerek birtakm maskeli ve sureta parlak kelâmlarla
i¤falâtta bulunularak, komünizm rejimine zemin hazrla-
nyordu.
slâmiyetin hakikatinde mevcut maddî manevî en yük-
sek terakki ve medeniyet umdeleri yerine, dinsiz felsefe-
nin batakl¤ndaki nursuz prensipler, edepsiz edip ve fey-
lesoflarn fikir ve ideolojileri gizli komünistler, farmason-
lar, dinsizler tarafndan telkin ediliyor ve çok genifl bir
çapta tedris ve talime çalfllyordu. Bilhassa ngiliz, Fran-
sz gibi slâm düflmanlarnn slâm âlemini maddeten ve
manen ypratmak, sömürmek emellerinin baflnda, kah-
raman Türk milletinin dinî ba¤lardan uzaklafltrlmas,
örf, âdet, anane ve ahlâk bakmndan tamamen
alâkadar:
ilgili, iliflkili, münase-
betli, ba¤l.
aleyh:
karfl, karflt.
anane:
âdet, örf, gelenek, nesil-
den nesile aktarlagelen fleyler.
bayraktar:
bayrak taflyan, alem-
dar.
bilhassa:
her fleyden önce, baflta,
en çok, hususen, özellikle.
cihan:
dünya, kâinat, âlem.
cüzî:
az, parçaya ait olan, pek az.
dehflet:
büyük korku hâli, kork-
ma, ürkme.
delâlet:
yol göstermek, klavuz-
luk.
ebedî:
ebede mensup, zevalsiz,
sonsuz, sürekli.
ecdat:
dedeler, büyük babalar,
atalar.
edep:
iyi ahlâk, güzel terbiye.
edib:
edebiyatç, edebiyatla mefl-
gul olan.
emel:
ümit, umma.
farmason:
mason.
felâket:
musibet, çok zarar, skn-
t do¤uran durum.
felsefe:
hikmet bilgisi.
feylesof:
felsefe ile u¤raflan, filo-
zof.
hâdise:
vaka, olay, ilk defa olan,
meydana çkan hâl.
hakikat:
asl, esas.
hususan:
bilhassa, ayrca, baflka-
ca, hususî olarak.
i¤falât:
i¤fal etmeler, aldatmalar,
aldatfllar, kandrmalar.
ihraz:
nâil olma, eriflme.
irtibat:
ba¤lant, münasebet.
itikat:
Allaha inanma, Allaha
olan ba¤llk, kesin inanfl; iman.
kelâm:
söyleyifl, konuflma, nu-
tuk.
kyamet:
dünyann sonu, bütün
ölülerin dirilerek mahflerde top-
lanmas.
komünizm:
bütün mallarn or-
taklafla kullanld¤ ve özel mülki-
yetin olmad¤ iddiasnda bulu-
nan düzen.
küllî:
külle ilgili, bütüne ait, umu-
mî, bütün, hepsi.
maddeten:
maddî olarak.
maddî:
maddeye ait, madde ile
alâkal, cismanî.
manen:
duyguca, gönülce, ruhça,
mana itibariyle, manaca.
manevî:
madde dfl olan, maddî
olmayan, manaya ait.
masum:
suçsuz, kabahatsiz, gü-
nahsz.
mazi:
geçmifl zaman, yaflanlan-
dan önceki zaman.
medeniyet:
medenîlik, flehirlilik,
uygarlk.
medfun:
defnedilmifl, gömülmüfl.
mektep:
e¤itim ve ö¤retim kuru-
luflu, ilim ve irfan ö¤renilen yer,
okul.
242 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
B
ARLA
H
AYATI
mevki-i muallâ:
en yüce
mevki, yüce makam.
muhterem:
sayg de¤er, hür-
mete lâyk, aziz, saygn.
namdar:
meflhur, ünlü, flöh-
retli, naml.
nesil:
kuflak, nesil.
nur:
aydnlk, parlt, parlaklk,
ziya, flk, flule.
örf:
âdet, gelenek.
prensip:
temel fikir, temel
bilgi, esas, ilke.
rejim:
idarede tutulan yol,
yönetme tarz, düzenleme bi-
çimi.
sureta:
görünüflte, görünüfl
olarak.
flahadet:
flahit olma, flahitlik,
tanklk.
flümul:
içine alma, kaplama,
ihata etme, havi olma.
tahavvül:
de¤iflme, dönüfl-
me, dönme, dönüfl, baflkalafl-
ma.
tahrip:
harap etme, ykma,
krp dökme, bozma.
talebe:
ö¤renci, tahsil gören.
talim:
ö¤retme, yetifltirme.
tedrîs:
okutma, ö¤retme,
ders verme.
telkin:
fikir afllama, ö¤üt ver-
me, zihinde yer ettirme, kula-
¤na koyma.
terakki:
ilerleme, geliflme.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait, ahiret âlemiyle ilgili.
umde:
esas alnacak fley; ilke,
prensip, rükün.
umumî:
genele ait, umumla
ilgili, herkesle ilgili.
vaka:
vuku bulan, olan, ge-
çen fley; olmufl bir ifl.