Tarihçe-i Hayat - page 242

ba¤lar›n kopar›lmas›na çal›fl›l›yor ve bilfiil de muvaffak
olunuyordu. Bu vak›a cüz’î de¤il, küllî ve umumî idi; mil-
yonlarca insan›n, hususan gençlerin ve milyonlar ma-
sumlar›n, talebelerin iman ve itikatlar›na dünyevî ve uh-
revî felâketlerine taallûk eden çok genifl ve flümullü bir
hâdise idi. Ve k›yamete kadar gelip geçecek Anadolu
halk›n›n ebedî hayatlar›yla alâkadard›. O zaman ve o se-
nelerde, bin y›ll›k parlak mazinin delâlet ve flahadetiyle,
Kur’ân’›n bayraktar› olarak en yüksek bir mevki-i mual-
lây› ihraz etmifl bulunan kahraman bir milletin hayat›n-
da, ‹slâmiyet ve Kur’ân aleyhinde dehfletli tahavvüller ve
tahripler yap›l›yor ve cihan›n en namdar ordusunun bin
senelik cihad-› diniye ile geçen parlak mazisi ve o mazi-
de medfun muhterem ecdad›, yeni nesillere ve mektepli
talebelere unutturulmaya çal›fl›l›yor; ve mazi ile irtibatla-
r› kesilerek birtak›m maskeli ve sureta parlak kelâmlarla
i¤falâtta bulunularak, komünizm rejimine zemin haz›rla-
n›yordu.
‹slâmiyetin hakikatinde mevcut maddî manevî en yük-
sek terakki ve medeniyet umdeleri yerine, dinsiz felsefe-
nin batakl›¤›ndaki nursuz prensipler, edepsiz edip ve fey-
lesoflar›n fikir ve ideolojileri gizli komünistler, farmason-
lar, dinsizler taraf›ndan telkin ediliyor ve çok genifl bir
çapta tedris ve talime çal›fl›l›yordu. Bilhassa ‹ngiliz, Fran-
s›z gibi ‹slâm düflmanlar›n›n ‹slâm âlemini maddeten ve
manen y›pratmak, sömürmek emellerinin bafl›nda, kah-
raman Türk milletinin dinî ba¤lardan uzaklaflt›r›lmas›,
örf, âdet, an’ane ve ahlâk bak›m›ndan tamamen
alâkadar:
ilgili, iliflkili, münase-
betli, ba¤l›.
aleyh:
karfl›, karfl›t.
an’ane:
âdet, örf, gelenek, nesil-
den nesile aktar›lagelen fleyler.
bayraktar:
bayrak tafl›yan, alem-
dar.
bilhassa:
her fleyden önce, baflta,
en çok, hususen, özellikle.
cihan:
dünya, kâinat, âlem.
cüz’î:
az, parçaya ait olan, pek az.
dehflet:
büyük korku hâli, kork-
ma, ürkme.
delâlet:
yol göstermek, k›lavuz-
luk.
ebedî:
ebede mensup, zevalsiz,
sonsuz, sürekli.
ecdat:
dedeler, büyük babalar,
atalar.
edep:
iyi ahlâk, güzel terbiye.
edib:
edebiyatç›, edebiyatla mefl-
gul olan.
emel:
ümit, umma.
farmason:
mason.
felâket:
musibet, çok zarar, s›k›n-
t› do¤uran durum.
felsefe:
hikmet bilgisi.
feylesof:
felsefe ile u¤raflan, filo-
zof.
hâdise:
vak›a, olay, ilk defa olan,
meydana ç›kan hâl.
hakikat:
as›l, esas.
hususan:
bilhassa, ayr›ca, baflka-
ca, hususî olarak.
i¤falât:
i¤fal etmeler, aldatmalar,
aldat›fllar, kand›rmalar.
ihraz:
nâil olma, eriflme.
irtibat:
ba¤lant›, münasebet.
itikat:
Allah’a inanma, Allah’a
olan ba¤l›l›k, kesin inan›fl; iman.
kelâm:
söyleyifl, konuflma, nu-
tuk.
k›yamet:
dünyan›n sonu, bütün
ölülerin dirilerek mahflerde top-
lanmas›.
komünizm:
bütün mallar›n or-
taklafla kullan›ld›¤› ve özel mülki-
yetin olmad›¤› iddias›nda bulu-
nan düzen.
küllî:
külle ilgili, bütüne ait, umu-
mî, bütün, hepsi.
maddeten:
maddî olarak.
maddî:
maddeye ait, madde ile
alâkal›, cismanî.
manen:
duyguca, gönülce, ruhça,
mana itibariyle, manaca.
manevî:
madde d›fl› olan, maddî
olmayan, manaya ait.
masum:
suçsuz, kabahatsiz, gü-
nahs›z.
mazi:
geçmifl zaman, yaflan›lan-
dan önceki zaman.
medeniyet:
medenîlik, flehirlilik,
uygarl›k.
medfun:
defnedilmifl, gömülmüfl.
mektep:
e¤itim ve ö¤retim kuru-
luflu, ilim ve irfan ö¤renilen yer,
okul.
242 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
B
ARLA
H
AYATI
mevki-i muallâ:
en yüce
mevki, yüce makam.
muhterem:
sayg› de¤er, hür-
mete lây›k, aziz, sayg›n.
namdar:
meflhur, ünlü, flöh-
retli, naml›.
nesil:
kuflak, nesil.
nur:
ayd›nl›k, par›lt›, parlakl›k,
ziya, ›fl›k, flule.
örf:
âdet, gelenek.
prensip:
temel fikir, temel
bilgi, esas, ilke.
rejim:
idarede tutulan yol,
yönetme tarz›, düzenleme bi-
çimi.
sureta:
görünüflte, görünüfl
olarak.
flahadet:
flahit olma, flahitlik,
tan›kl›k.
flümul:
içine alma, kaplama,
ihata etme, havi olma.
tahavvül:
de¤iflme, dönüfl-
me, dönme, dönüfl, baflkalafl-
ma.
tahrip:
harap etme, y›kma,
k›r›p dökme, bozma.
talebe:
ö¤renci, tahsil gören.
talim:
ö¤retme, yetifltirme.
tedrîs:
okutma, ö¤retme,
ders verme.
telkin:
fikir afl›lama, ö¤üt ver-
me, zihinde yer ettirme, kula-
¤›na koyma.
terakki:
ilerleme, geliflme.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait, ahiret âlemiyle ilgili.
umde:
esas al›nacak fley; ilke,
prensip, rükün.
umumî:
genele ait, umumla
ilgili, herkesle ilgili.
vak›a:
vuku bulan, olan, ge-
çen fley; olmufl bir ifl.
1...,232,233,234,235,236,237,238,239,240,241 243,244,245,246,247,248,249,250,251,252,...1390
Powered by FlippingBook