Tarihçe-i Hayat - page 251

ve neflretti¤i yüz otuz parça Risale-i Nur eserleriyle, be-
li¤ bir hatip olarak, Anadolu mescidinde ve âlem-i ‹slâm
camiinde konufluyor, ehl-i ‹slâma Kur’ân’dan ald›¤› der-
sini tekrar ediyor; güya Bediüzzaman Said Nursî, on dör-
düncü asr-› Muhammedînin ve yirminci asr-› Milâdînin
minaresinin tepesinde durup, muas›rlar› olan ehl-i ‹slâm
ve insaniyete ba¤›r›yor ve bu asr›n arkas›nda dizilmifl ve
müstakbel s›ralar›nda saf tutmufl olan nesl-i ati
(HAfi‹YE)
ile
bir mürflid-i azam, bir müceddid-i ekber olarak konuflu-
yor.
* * *
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 251
B
ARLA
H
AYATI
sanlar.
istikbal:
gelecek, gelecek zaman,
ati.
ifltiyak:
afl›r› isteme, çok fazla ar-
zu etme.
kaza:
ilçe.
lisan-› hâl:
hâl dili, bir fleyin duru-
flu ve görünüflü ile bir mana ifade
etmesi.
makbul:
kabul edilmifl olan, al›-
nan, reddedilmeyen.
masum:
suçsuz, kabahatsiz, gü-
nahs›z.
mektep:
e¤itim ve ö¤retim kuru-
luflu, ilim ve irfan ö¤renilen yer,
okul.
minnettar:
bir iyili¤e karfl› min-
net duyan.
muas›r:
ayn› as›rda yaflayanlar-
dan her biri, ayn› devirde yafla-
yan.
muhabbet:
sevgi.
muhafaza:
koruma, saklama, h›f-
zetme.
müceddid-i ekber:
tecdit edenle-
rin en büyü¤ü, en büyük müced-
did.
müddet:
vakit, zaman, süre, bir
fleyin devam etti¤i zaman parça-
s›.
münasebet:
vesile, rab›ta, ba¤.
mürflid-i azam:
en büyük mürflit,
rehber, Hz. Muhammed (a.s.m.).
müstakbel:
gelecek zaman, istik-
bal.
nesli ati:
gelecek nesil.
nümune:
örnek, misal, örnek ola-
rak gösterilen.
ruh:
insan ve hayvanlardaki diri-
lik kayna¤›, hayat›n temeli ve se-
bebi olan gayr-i maddî cevher,
manevî varl›k.
saf:
yan yana dizilerek meydana
getirilen s›ra.
samimî:
içten, candan, gönülden,
kalbî, menfaatsiz, riyas›z.
sebep:
bir fleyin ortaya ç›kmas›n›
gerektiren fley, sebep, neden.
takdim:
arz etme, sunma.
talebe:
ö¤renciler, tahsil görenler.
tebrik:
kutlama. u¤urlu, hay›rl›,
mübarek olmas›n› dileme.
tehlike:
büyük zarar ve yok ol-
maya yol açabilecek durum.
telif:
kitap yazma, eser ortaya
koyma.
tercüman:
tercüme eden, baflka
bir dilde yaz›lm›fl veya söylenmifl
bir fleyi yine baflka dile çeviren,
çevirici, dilmaç.
teflekkürat:
teflekkürler, minnet,
memnuniyt ve flükür ifade etme-
ler.
vatan:
bir kimsenin do¤up büyü-
dü¤ü yer, üzerinde yaflan›lan ül-
ke, yurt.
ziyade:
çok, fazla, art›k.
HAfi‹YE
:
Risale-i Nur’a herkesten ziyade ifltiyak gösteren, masum genç-
ler ve çocuklard›r. Binler numunesinden bir numunesi fludur
:
Bir zaman, Bolvadin kazas›ndan geçerken, Üstad›n geldi¤ini gören ilk
ve orta mektep talebeleri, bilâistisna hepsi mektebin bahçesinden ç›karak
araban›n etraf›n› al›p selâm veriyorlard› ve lisan-› hâlleriyle "Hofl geldiniz"
diyerek tebriklerini ve minnettarl›klar›n› takdim ediyorlard›. Bunun hik-
metini, bir müddet evvel, Emirda¤’›nda, bindi¤i faytonun geçti¤ini görüp
tâ uzaklardan dikenlere basarak, "Bediüzzaman dede, Bediüzzaman de-
de!" diye Emirda¤ köylerinin yollar›nda kofluflan masum çocuklar müna-
sebetiyle Üstad›m›zdan sormufltuk. O zaman, "Bu masumlar›n ak›llar›
derk etmiyor, fakat ruhlar› bir hiss-i kablelvuku ile hissediyor ki, Risale-i
Nur’la bunlar hem imanlar›n› kurtaracak, hem vatanlar›n›, hem kendile-
rini, hem istikballerini dehfletli tehlikelerden muhafaza edecekleri için, bu
hakikati kalpleri hissetmifl ve benim Risale-i Nur’un tercüman› olmam ha-
sebiyle, Risale-i Nur’a ait muhabbet, teflekkürat ve minnettarl›¤› bana
gösteriyorlar" dedi ve onlara dua etti¤ini söyledi.
Üstad Bediüzzaman, çocuklar› pek sever, böyle etraf›nda topland›kla-
r›nda, "Masum oldu¤unuz için dualar›n›z makbuldür, bana dua ediniz" di-
ye onlara iltifat ederdi.
‹flte, anneleri hep Nur Talebeleri olan Bolvadin masumlar›n›n samimî
alâkalar›n›n sebebi bu idi.
alâka:
sevgi, sevme.
asr-› Milâdî:
Milâdî yüzy›l.
asr-› Muhammedî:
Hz. Mu-
hammed’e ait as›r, onun ya-
flam›fl oldu¤u yüzy›l.
beli¤:
belâgatla, düzgün ola-
rak meram›n› anlatan.
bilâistisna:
istisnas›z, ay›rt et-
meksizin.
dehflet:
büyük korku hâli,
korkma, ürkme.
derk:
anlama, kavrama.
ehl-i ‹slâm:
‹slâm toplulu¤u,
Müslümanlar.
ehl-i ‹slâm:
‹slâm toplulu¤u,
Müslümanlar.
eser:
bas›lma kitap.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangݍ.
güya:
sanki, sözde.
hakikat:
gerçek, hayalî olma-
yan, görülen, mevcut olan, bir
fleyin asl› ve esas›.
haseb:
dolay›, cihetince, ge-
re¤ince.
hafliye:
bir kitab›n sayfalar›-
n›n kenar›na veya alt›na yaz›-
lan aç›klay›c› yaz›, derkenar.
hatip:
hitap eden, toplulu¤a
karfl› konuflan, tutuk söyle-
yen.
hikmet:
herkesin bilmedi¤i
gizli sebep; gizli, bilinmeyen
nokta.
hiss-i kablelvuku:
Bir fleyi
vukuundan önce hissetme,
bir hadisenin gerçekleflme-
sinden önce kalbe do¤mas›.
iltifat:
güzel sözler söyleye-
rek birini samimî olarak okfla-
ma.
insaniyet:
insanl›k, bütün in-
1...,241,242,243,244,245,246,247,248,249,250 252,253,254,255,256,257,258,259,260,261,...1390
Powered by FlippingBook