ve neflretti¤i yüz otuz parça Risale-i Nur eserleriyle, be-
li¤ bir hatip olarak, Anadolu mescidinde ve âlem-i slâm
camiinde konufluyor, ehl-i slâma Kurândan ald¤ der-
sini tekrar ediyor; güya Bediüzzaman Said Nursî, on dör-
düncü asr- Muhammedînin ve yirminci asr- Milâdînin
minaresinin tepesinde durup, muasrlar olan ehl-i slâm
ve insaniyete ba¤ryor ve bu asrn arkasnda dizilmifl ve
müstakbel sralarnda saf tutmufl olan nesl-i ati
(HAfiYE)
ile
bir mürflid-i azam, bir müceddid-i ekber olarak konuflu-
yor.
* * *
TARHÇE- HAYATI
| 251
B
ARLA
H
AYATI
sanlar.
istikbal:
gelecek, gelecek zaman,
ati.
ifltiyak:
aflr isteme, çok fazla ar-
zu etme.
kaza:
ilçe.
lisan- hâl:
hâl dili, bir fleyin duru-
flu ve görünüflü ile bir mana ifade
etmesi.
makbul:
kabul edilmifl olan, al-
nan, reddedilmeyen.
masum:
suçsuz, kabahatsiz, gü-
nahsz.
mektep:
e¤itim ve ö¤retim kuru-
luflu, ilim ve irfan ö¤renilen yer,
okul.
minnettar:
bir iyili¤e karfl min-
net duyan.
muasr:
ayn asrda yaflayanlar-
dan her biri, ayn devirde yafla-
yan.
muhabbet:
sevgi.
muhafaza:
koruma, saklama, hf-
zetme.
müceddid-i ekber:
tecdit edenle-
rin en büyü¤ü, en büyük müced-
did.
müddet:
vakit, zaman, süre, bir
fleyin devam etti¤i zaman parça-
s.
münasebet:
vesile, rabta, ba¤.
mürflid-i azam:
en büyük mürflit,
rehber, Hz. Muhammed (a.s.m.).
müstakbel:
gelecek zaman, istik-
bal.
nesli ati:
gelecek nesil.
nümune:
örnek, misal, örnek ola-
rak gösterilen.
ruh:
insan ve hayvanlardaki diri-
lik kayna¤, hayatn temeli ve se-
bebi olan gayr-i maddî cevher,
manevî varlk.
saf:
yan yana dizilerek meydana
getirilen sra.
samimî:
içten, candan, gönülden,
kalbî, menfaatsiz, riyasz.
sebep:
bir fleyin ortaya çkmasn
gerektiren fley, sebep, neden.
takdim:
arz etme, sunma.
talebe:
ö¤renciler, tahsil görenler.
tebrik:
kutlama. u¤urlu, hayrl,
mübarek olmasn dileme.
tehlike:
büyük zarar ve yok ol-
maya yol açabilecek durum.
telif:
kitap yazma, eser ortaya
koyma.
tercüman:
tercüme eden, baflka
bir dilde yazlmfl veya söylenmifl
bir fleyi yine baflka dile çeviren,
çevirici, dilmaç.
teflekkürat:
teflekkürler, minnet,
memnuniyt ve flükür ifade etme-
ler.
vatan:
bir kimsenin do¤up büyü-
dü¤ü yer, üzerinde yaflanlan ül-
ke, yurt.
ziyade:
çok, fazla, artk.
HAfiYE
:
Risale-i Nura herkesten ziyade ifltiyak gösteren, masum genç-
ler ve çocuklardr. Binler numunesinden bir numunesi fludur
:
Bir zaman, Bolvadin kazasndan geçerken, Üstadn geldi¤ini gören ilk
ve orta mektep talebeleri, bilâistisna hepsi mektebin bahçesinden çkarak
arabann etrafn alp selâm veriyorlard ve lisan- hâlleriyle "Hofl geldiniz"
diyerek tebriklerini ve minnettarlklarn takdim ediyorlard. Bunun hik-
metini, bir müddet evvel, Emirda¤nda, bindi¤i faytonun geçti¤ini görüp
tâ uzaklardan dikenlere basarak, "Bediüzzaman dede, Bediüzzaman de-
de!" diye Emirda¤ köylerinin yollarnda kofluflan masum çocuklar müna-
sebetiyle Üstadmzdan sormufltuk. O zaman, "Bu masumlarn akllar
derk etmiyor, fakat ruhlar bir hiss-i kablelvuku ile hissediyor ki, Risale-i
Nurla bunlar hem imanlarn kurtaracak, hem vatanlarn, hem kendile-
rini, hem istikballerini dehfletli tehlikelerden muhafaza edecekleri için, bu
hakikati kalpleri hissetmifl ve benim Risale-i Nurun tercüman olmam ha-
sebiyle, Risale-i Nura ait muhabbet, teflekkürat ve minnettarl¤ bana
gösteriyorlar" dedi ve onlara dua etti¤ini söyledi.
Üstad Bediüzzaman, çocuklar pek sever, böyle etrafnda toplandkla-
rnda, "Masum oldu¤unuz için dualarnz makbuldür, bana dua ediniz" di-
ye onlara iltifat ederdi.
flte, anneleri hep Nur Talebeleri olan Bolvadin masumlarnn samimî
alâkalarnn sebebi bu idi.
alâka:
sevgi, sevme.
asr- Milâdî:
Milâdî yüzyl.
asr- Muhammedî:
Hz. Mu-
hammede ait asr, onun ya-
flamfl oldu¤u yüzyl.
beli¤:
belâgatla, düzgün ola-
rak meramn anlatan.
bilâistisna:
istisnasz, ayrt et-
meksizin.
dehflet:
büyük korku hâli,
korkma, ürkme.
derk:
anlama, kavrama.
ehl-i slâm:
slâm toplulu¤u,
Müslümanlar.
ehl-i slâm:
slâm toplulu¤u,
Müslümanlar.
eser:
baslma kitap.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangç.
güya:
sanki, sözde.
hakikat:
gerçek, hayalî olma-
yan, görülen, mevcut olan, bir
fleyin asl ve esas.
haseb:
dolay, cihetince, ge-
re¤ince.
hafliye:
bir kitabn sayfalar-
nn kenarna veya altna yaz-
lan açklayc yaz, derkenar.
hatip:
hitap eden, toplulu¤a
karfl konuflan, tutuk söyle-
yen.
hikmet:
herkesin bilmedi¤i
gizli sebep; gizli, bilinmeyen
nokta.
hiss-i kablelvuku:
Bir fleyi
vukuundan önce hissetme,
bir hadisenin gerçekleflme-
sinden önce kalbe do¤mas.
iltifat:
güzel sözler söyleye-
rek birini samimî olarak okfla-
ma.
insaniyet:
insanlk, bütün in-