Tarihçe-i Hayat - page 227

Baz› mebuslar diyorlar ki:
“Yaln›z, sen medrese usulüyle, s›rf ‹slâmiyet noktas›n-
da gidiyorsun. Hâlbuki, flimdi Garpl›lara benzemek lâ-
z›m.”
Bediüzzaman:
“O Vilâyat-› fiarkiye, âlem-i ‹slâm›n bir nev’î merkezi
hükmündedir; fünun-i cedide yan›nda, ulûm-i diniye de
lâz›m ve elzemdir. Çünkü, ekser enbiyan›n fiarkta, ekser
hükeman›n Garpta gelmesi gösteriyor ki, fiark›n terakki-
yat› dinle kaimdir. Baflka vilâyetlerde s›rf fünun-i cedide
okuttursan›z da, fiarkta her hâlde millet, vatan maslaha-
t› nam›na, ulûm-i diniye esas olmal›d›r. Yoksa, Türk ol-
mayan Müslümanlar, Türke hakikî kardeflli¤ini hissede-
meyecek. fiimdi, bu kadar düflmanlara karfl› teavün ve
tesanüde muhtac›z. Hatta bu hususta size bir hakikatli
misal vereyim:
“Eskiden, Türk olmayan bir talebem vard›. Eski med-
resemde, hamiyetli ve gayet zeki o talebem, ulûm-i dini-
yeden ald›¤› hamiyet dersi ile her vakit derdi: ‘Salih bir
Türk, elbette fas›k kardeflimden ve babamdan, bana da-
ha ziyade kardefltir ve akrabad›r.’ Sonra ayn› talebe, tâ-
li’sizli¤inden, s›rf maddî fünun-i cedide okumufl. Sonra,
ben, dört sene sonra esaretten gelince onunla konufl-
tum. Hamiyet-i milliye bahsi oldu. O dedi ki: ‘Ben flimdi,
Raf›zî bir Kürdü, salih bir Türk hocas›na tercih ederim.’
Ben de, ‘Eyvah!’ dedim. ‘Ne kadar bozulmuflsun?’ Bir
hafta çal›flt›m, onu kurtard›m, eski hakikatli hamiyete çe-
virdim.
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 227
‹
LK
H
AYATI
akide veya fikir sahibi olan kim-
se.
salih:
dinin emir ve yasaklar›na
uygun hareket eden, takva sahi-
bi, müttakî.
fiark:
Avrupa’ya nispeten Asya.
fiark:
do¤u yönünde yer alan yer-
ler, do¤u bölgeleri.
talebe:
ö¤renci.
teavün:
yard›m etme.
terakkiyat:
ilerlemeler, geliflme-
ler, yükselifller.
tesanüt:
dayan›flma, birbirine da-
yanma ve destek olma.
ulûm-i diniye:
dinî ilimler.
usul:
yol, tarz, üslûp, flekil.
Vilâyat-› fiarkiye:
flark vilayetleri,
do¤u illeri.
vilâyet:
il.
ziyade:
çok, fazla.
âlem-i ‹slâm:
‹slâm âlemi, ‹s-
lâm dünyas›.
bahis:
konu.
ekser:
pek çok.
elzem:
daha (en, pek) lâz›m,
lüzumlu, gerekli.
enbiya:
nebîler, peygamber-
ler.
esaret:
esirlik, tutsakl›k, hü-
küm alt›nda bulunma.
fas›k:
Allah’›n emirlerine ay-
k›r› hareket eden, günahkâr.
fünun-i cedide:
yeni fenler,
ilimler.
Garp:
ülkemize göre Avrupa.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, hayalî olma-
yan, görülen, mevcut olan, bir
fleyin asl› ve esas›.
hakikî:
gerçek.
hamiyet:
millî onur ve haysi-
yet.
hamiyet:
gayret.
hamiyet-i milliye:
millî duy-
gu ve hislerin muhafaza edil-
mesi için yap›lan çaba.
hükema:
filozoflar.
hükmünde:
de¤erinde, yerin-
de.
kaim:
ayakta duran, ayakta
bulunan, aya¤a kalkan.
maddî:
madde ile alakal›, cis-
manî.
maslahat:
uygun ifl.
mebus:
milletvekili.
medrese:
eski dönemde ders
okutulan düzenli ö¤retim ku-
ruluflu.
misal:
örnek.
nam:
ad, yerine.
nevi:
çeflit.
Raf›zî:
ehl-i sünnete ayk›r›
1...,217,218,219,220,221,222,223,224,225,226 228,229,230,231,232,233,234,235,236,237,...1390
Powered by FlippingBook