El-Hutbetüfl-fiamiye, Sünuhat
ve
Lemaat
gibi baz eser-
lerinde de görüldü¤ü gibi,
fiu istikbal zulümat ve ink-
lâplar içerisinde en gür ve en muhteflem seda, Kur
ân
n
sedas olacaktr!
diye beyanat vard.
Abbasileri müteakiben, âlem-i slâm içinde slâmî ida-
reyi ele alan Türklerin bin senelik muazzam idaresinden
ve hilâfet sürmelerinden sonra, bütün dünyay dehflete
veren bir harb-i umumî meydana gelmifl, Osmanl Dev-
leti inkraz bulmufl, slâmn ebedî düflmanlar merkez-i
hükûmeti istilâ ederek Müslümanl¤n mahvoldu¤u kana-
atine varmfllard. flte, Bediüzzaman, lâhî kudretin tecel-
lisiyle ve ihsanyla, böyle en elzem bir vakitte, dine revaç
verebilecek bir teflekkülün zuhuru dolaysyla ve kendisi
de beraber çalflmak ümidiyle Ankaraya gelmiflti. Avn-i
lâhî ve mucize-i Peygamberî ile düflman taarruzlarn
defeden ve milletin idaresinin baflna geçen yeni hükü-
met-i cumhuriyede, do¤rudan do¤ruya Kurâna istinat
eden ve âlem-i slâmn vahdetini nokta-i istinat yapacak
ve slâmiyetin hakikatinde mevcut kuvve-i ulviye ile mad-
dî ve manevî medeniyeti meydana getirecek bir niyet ve
gayeyi bulundurmak ve afllamak üzere Mecliste çalfl-
yordu. Fakat pek kuvvetli mâniler karflsna çkt.
Âlem-i slâm alâkadar eden ve bin üç yüz yllk ümme-
tin, dehfletli tehlikesinden istiaze etti¤i (Allaha s¤nd¤)
bir zamann ve fitneyi atefllendireceklerin kimler oldu¤u-
nu anlamfl bulunuyordu.
TARHÇE- HAYATI
| 229
LK
H
AYATI
kanaat:
inanma, görüfl, fikir.
kudret:
Allahn bütün varl¤ çev-
releyen ezelî kuvveti.
kuvve-i ulviye:
yüce duygu.
maddî:
madde ile alâkal, cisma-
nî.
mahv:
yok olma, ortadan kalk-
ma, batma.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mâni:
meneden, engel olan.
medeniyet:
ilim, teknik, sanayi
ve ticaretin nimetlerinden gerçek
anlamda yararlanarak, bolluk, gü-
venlik ve rahatlk içinde yaflayfl.
merkez-i hükümet:
hükümet
merkezi, ülkeyi idare merkezi.
muazzam:
saygde¤er; çok bü-
yük, yüce.
mucize-i Peygamberi:
Peygam-
bere ait mucize, Peygamber
mucizesi.
muhteflem:
haflmetli, yüce.
müteakiben:
-den sonra.
niyet:
maksat, meram.
nokta-i istinat:
dayanak noktas,
güvenme ve itimat noktas.
revaç:
ra¤bet, kymet, de¤er.
seda:
ses, duyulan.
seda:
ses, duyulan.
taarruz:
saldrma, sataflma, ilifl-
me.
tecelli:
belirme, bilinme, görün-
me.
teflekkül:
flekillenme, flekil alma,
meydana gelme.
ümmet:
Müslümanlarn tamam;
bütün Müslümanlar.
vahdet:
birlik, beraberlik.
zuhur:
görünme, belli olma, orta-
ya çkma.
zulümat:
karanlklar, dinsizlik, zu-
lüm ve küfür.
alâkadar:
ilgili, iliflkili, müna-
sebetli, ba¤l.
âlem-i slâm:
slâm âlemi, s-
lâm dünyas.
avn-i lâhî:
Allahn yardm.
beyanat:
açklamalar, izahlar.
def:
mâni olma, savmak,
uzaklafltrma.
dehflet:
büyük korku hâli,
korkma, ürkme.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli.
elzem:
daha (en, pek) lâzm,
lüzumlu, gerekli.
fitne:
dinsizlik, canilik.
hakikat:
gerçek, esas.
harb-i umumî:
genel harp,
dünya savafl.
hilâfet:
halifelik, Hz. Peygam-
bere vekil olarak Müslüman-
lar ve slâm koruma görevi,
slâm devlet reisli¤i.
hükümet-i Cumhuriye:
cum-
huriyet hükümeti. cumhuri-
yet idaresi.
idare:
yönetim, memleket ifl-
lerinin yürütülmesi.
ihsan:
verilen, ba¤fllanan
fley.
lâhî:
Allahla ilgili, Cenab-
Hakka dair.
inklâp:
de¤iflme, dönüflme.
inkraz:
sönme, yok olma, tü-
kenme, bitme.
slâmî:
slâma uygun.
istiaze:
s¤nma, ba¤lanma,
güvenme.
istikbal:
gelecek.
istilâ:
ele geçirme, kaplama,
yaylma.
istinat:
dayanma, güvenme.