Tarihçe-i Hayat - page 229

El-Hutbetü’fl-fiamiye, Sünuhat
ve
Lemaat
gibi baz› eser-
lerinde de görüldü¤ü gibi, “
fiu istikbal zulümat› ve ink›-
lâplar› içerisinde en gür ve en muhteflem seda, Kur
’
ân
’
›n
sedas› olacakt›r!
” diye beyanat› vard›.
Abbasileri müteakiben, âlem-i ‹slâm içinde ‹slâmî ida-
reyi ele alan Türklerin bin senelik muazzam idaresinden
ve hilâfet sürmelerinden sonra, bütün dünyay› dehflete
veren bir harb-i umumî meydana gelmifl, Osmanl› Dev-
leti ink›raz bulmufl, ‹slâm›n ebedî düflmanlar› merkez-i
hükûmeti istilâ ederek Müslümanl›¤›n mahvoldu¤u kana-
atine varm›fllard›. ‹flte, Bediüzzaman, ‹lâhî kudretin tecel-
lisiyle ve ihsan›yla, böyle en elzem bir vakitte, dine revaç
verebilecek bir teflekkülün zuhuru dolay›s›yla ve kendisi
de beraber çal›flmak ümidiyle Ankara’ya gelmiflti. Avn-i
‹lâhî ve mu’cize-i Peygamberî ile düflman taarruzlar›n›
defeden ve milletin idaresinin bafl›na geçen yeni hükü-
met-i cumhuriyede, do¤rudan do¤ruya Kur’ân’a istinat
eden ve âlem-i ‹slâm›n vahdetini nokta-i istinat yapacak
ve ‹slâmiyetin hakikatinde mevcut kuvve-i ulviye ile mad-
dî ve manevî medeniyeti meydana getirecek bir niyet ve
gayeyi bulundurmak ve afl›lamak üzere Mecliste çal›fl›-
yordu. Fakat pek kuvvetli mâniler karfl›s›na ç›kt›.
Âlem-i ‹slâm› alâkadar eden ve bin üç yüz y›ll›k ümme-
tin, dehfletli tehlikesinden istiaze etti¤i (Allah’a s›¤›nd›¤›)
bir zaman›n ve fitneyi atefllendireceklerin kimler oldu¤u-
nu anlam›fl bulunuyordu.
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 229
‹
LK
H
AYATI
kanaat:
inanma, görüfl, fikir.
kudret:
Allah’›n bütün varl›¤› çev-
releyen ezelî kuvveti.
kuvve-i ulviye:
yüce duygu.
maddî:
madde ile alâkal›, cisma-
nî.
mahv:
yok olma, ortadan kalk-
ma, batma.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mâni:
meneden, engel olan.
medeniyet:
ilim, teknik, sanayi
ve ticaretin nimetlerinden gerçek
anlamda yararlanarak, bolluk, gü-
venlik ve rahatl›k içinde yaflay›fl.
merkez-i hükümet:
hükümet
merkezi, ülkeyi idare merkezi.
muazzam:
sayg›de¤er; çok bü-
yük, yüce.
mu’cize-i Peygamberi:
Peygam-
bere ait mu’cize, Peygamber
mu’cizesi.
muhteflem:
haflmetli, yüce.
müteakiben:
-den sonra.
niyet:
maksat, meram.
nokta-i istinat:
dayanak noktas›,
güvenme ve itimat noktas›.
revaç:
ra¤bet, k›ymet, de¤er.
seda:
ses, duyulan.
seda:
ses, duyulan.
taarruz:
sald›rma, sataflma, ilifl-
me.
tecelli:
belirme, bilinme, görün-
me.
teflekkül:
flekillenme, flekil alma,
meydana gelme.
ümmet:
Müslümanlar›n tamam›;
bütün Müslümanlar.
vahdet:
birlik, beraberlik.
zuhur:
görünme, belli olma, orta-
ya ç›kma.
zulümat:
karanl›klar, dinsizlik, zu-
lüm ve küfür.
alâkadar:
ilgili, iliflkili, müna-
sebetli, ba¤l›.
âlem-i ‹slâm:
‹slâm âlemi, ‹s-
lâm dünyas›.
avn-i ‹lâhî:
Allah’›n yard›m›.
beyanat:
aç›klamalar, izahlar.
def:
mâni olma, savmak,
uzaklaflt›rma.
dehflet:
büyük korku hâli,
korkma, ürkme.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli.
elzem:
daha (en, pek) lâz›m,
lüzumlu, gerekli.
fitne:
dinsizlik, canilik.
hakikat:
gerçek, esas.
harb-i umumî:
genel harp,
dünya savafl›.
hilâfet:
halifelik, Hz. Peygam-
bere vekil olarak Müslüman-
lar› ve ‹slâm› koruma görevi,
‹slâm devlet reisli¤i.
hükümet-i Cumhuriye:
cum-
huriyet hükümeti. cumhuri-
yet idaresi.
idare:
yönetim, memleket ifl-
lerinin yürütülmesi.
ihsan:
verilen, ba¤›fllanan
fley.
‹lâhî:
Allah’la ilgili, Cenab-›
Hakka dair.
ink›lâp:
de¤iflme, dönüflme.
ink›raz:
sönme, yok olma, tü-
kenme, bitme.
‹slâmî:
‹slâma uygun.
istiaze:
s›¤›nma, ba¤lanma,
güvenme.
istikbal:
gelecek.
istilâ:
ele geçirme, kaplama,
yay›lma.
istinat:
dayanma, güvenme.
1...,219,220,221,222,223,224,225,226,227,228 230,231,232,233,234,235,236,237,238,239,...1390
Powered by FlippingBook