Dârülhikmette bulundu¤u zamanlarda geçirdi¤i bir in-
k›lâb-› ruhîyi, bilahare neflretti¤i bir eserinde flöyle beyan
ediyor:
Eski Said’in gafil kafas›na müthifl tokatlar indi,
1
w
?n
M o
är
ƒn
ª`r
dn
G
kaziyesini düflündü; kendini batakl›k çamu-
runda gördü. Medet istedi, bir yol arad›, bir halâskâr ta-
harri etti; gördü ki, yollar muhtelif. Tereddütte kald›,
Gavs-› Azam olan fieyh Geylânî’nin (r.a.)
Fütuhu’l-Gayb
nam›ndaki kitab›yla tefeül etti. Tefeülde flu ç›kt›:
2
n
?n
Ñ`r
?n
b i/
hGn
óo
j Ék
Ñ«/
Ñn
W r
Öo
?r
WÉn
a p
án
ªr
µp
ë`r
dG p
QGn
O ?/
a n
âr
fn
G
Aciptir ki, o vakit ben, Dârülhikmeti
’
l-‹slâmiye azas›
idim. Güya ehl-i ‹slâm›n yaralar›n› tedaviye çal›flan bir
hekîm idim. Hâlbuki, en ziyade hasta, ben idim. Hasta,
evvelâ kendine bakmal›, sonra hastalara bakabilir. ‹flte,
Hazret-i fieyh bana der ki:
“
Sen kendin hastas›n, kendine bir tabip ara!
”
Ben dedim:
“
Sen tabibim ol!
”
Tuttum, kendimi ona muhatap addederek o kitab› ba-
na hitap ediyor gibi okudum. Fakat, kitab› çok fliddetli
idi; gururumu dehfletli k›r›yordu nefsimde fliddetli ameli-
yat-› cerrahiye yapt›. Dayanamad›m, yar›s›na kadar ken-
dimi ona muhatap ederek okudum, bitirmeye tahammü-
lüm kalmad›. O kitab› dolaba koydum. Fakat, sonra
ameliyat-› flifakârâneden gelen ac›lar gitti, lezzet geldi. O
acip:
hayret veren, hayrette b›ra-
kan, flafl›lacak fley.
add:
sayma, say›lma.
ameliyat-› cerrahiye:
cerrahî
ameliyat, cerrahî operasyon.
aza:
üye.
beyan:
anlatma, aç›klama, bildir-
me, izah etme.
bilahare:
sonra, sonradan.
dehfletli:
korkutucu; çok afl›r› bir
biçimde.
ehl-i ‹slâm:
‹slâm toplulu¤u, Müs-
lümanlar.
eser:
kitap.
evvelâ:
her fleyden önce, ilk ön-
ce.
gafil:
gaflette bulunan, ihmal
eden.
Gavs-› Azam:
en büyük gavs, Ab-
dülkadir-i Geylânî Hazretlerinin
nam›.
gurur:
kendini yüksek ve de¤erli
tutma hissi.
güya:
sanki.
hekim:
doktor, tabip.
halâskâr:
kurtar›c›.
hâlbuki:
oysa ki.
214 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
‹
LK
H
AYATI
hitap:
birine söz söyleme, sö-
zü biri üzerine çevirme.
ink›lâb-› ruhî:
ruhtaki de¤i-
flim, dönüflüm.
kaziye:
hüküm.
medet:
inayet, yard›m.
muhatap:
kendisine söz söy-
lenilen, konuflulan kimse.
muhtelif:
çeflitli.
müthifl:
dehflet veren, ürkü-
ten, korkutan.
nam:
ad, isim, flöhret.
nefis:
kötü vas›flar›, nitelikleri
kendisinde toplayan, kötülü-
¤e sevk eden, hay›rl› ifllerden
al›koyan güç.
neflretmek:
yay›nlamak; da-
¤›tmak.
tabip:
hekim, doktor.
tahammül:
sabretme, dayan-
ma, katlanma.
taharri:
arama, araflt›rma.
tedavi:
hastal›¤› iyilefltirme
için yap›lan bak›m.
tefeül:
bir kitab› rastgele aça-
rak denk gelen yeri okuma
ve o k›sm› u¤urlu sayma.
tereddüt:
karars›zl›k, karar
verememe.
ziyade:
çok, fazla.
1.
Ölüm hakt›r.
2.
Sen Dârülhikmettesin; kalbini tedavi edecek bir tabip ara!.