Tarihçe-i Hayat - page 216

hasiyetler var. Biriyle iktifa edemiyordum. O tahayyürde
iken, Cenab-› Hakk›n rahmetiyle kalbime geldi ki:
“
Bu
muhtelif turuklar›n bafl› ve flu cetvellerin menba› ve flu
seyyarelerin günefli, Kur
’
ân-› Hakîm
’
dir. Hakikî tevhid-i
k›ble bunda olur. Öyle ise en âlâ mürflit de ve en mukad-
des üstat da odur”; ona yap›flt›m.
(HAfi‹YE)
* * *
Harb-i Umumîde ma¤lûbiyetimizden dolay› fazla mü-
teessir oldu¤unuzu görüyoruz diyenlere cevaben, “Ben
kendi elemlerime tahammül ettim; fakat, ehl-i ‹slâm›n
eleminden gelen teellümat beni ezdi. Âlem-i ‹slâma indi-
rilen darbelerin en evvel kalbime indi¤ini hissediyorum.
Onun için bu kadar ezildim. Fakat bir ›fl›k görüyorum ki,
o elemlerimi unutturacak, inflaallah,” diyerek tebessüm
eylerdi.
‹stanbul’da, en büyük ve en ehemmiyetli ve tesirli hiz-
met-i vataniye ve milliyesinden birisi de
Hutuvat-› Sitte
adl› eseriyle, gaddar zalimlerin yüzlerine tükürüp, izzet-i
diniyeyi ve fleref-i ‹slâmiyeyi muhafaza etmesidir.
‹stanbul’un yabanc›lar taraf›ndan iflgali s›ralar›nda, ‹n-
giliz Anglikan Kilisesinin Meflihat-› ‹slâmiyeden sordu¤u
HAfi‹YE:
Yaz›n›n sonunda diyor: "Nâk›s ve periflan istidad›m, elbette lâ-
y›k›yla, o mürflid-i hakikinin âb-› hayat hükmündeki feyzini massedip ala-
m›yor. Fakat, ehl-i kalp ve sahib-i halin derecat›na göre o feyzi, o âb-› ha-
yat› yine onun feyziyle gösterebiliriz. Demek, Kur’ân’dan gelen o Sözler
ve o Nurlar, yaln›z aklî mesail-i ilmiye de¤il; belki kalbî, ruhî, halî mesail-i
imaniyedir ve pek yüksek ve k›ymettar maarif-i ‹lâhiye hükmündedirler.
âb-› hayat:
hayat suyu.
aklî:
ak›l ile ilgili, akl›n kabul etti-
¤i.
âlâ:
üstün, yüce, k›ymetli.
âlem-i ‹slâm:
‹slâm âlemi, ‹slâm
dünyas›.
cazibedar:
çekici, cazibeli.
Cenab-› Hak:
Allah.
cetvel:
kanal.
cevaben:
cevap olarak.
derecat:
dereceler, basamaklar,
kademeler, yükseklikler, merte-
beler.
ehemmiyet:
k›ymet, de¤er,
önem.
ehl-i ‹slâm:
‹slâm toplulu¤u, Müs-
lümanlar.
ehl-i kalp:
gönül ehli.
elem:
ac›, dert, üzüntü, keder.
eser:
bas›lma kitap.
evvel:
önce.
feyiz:
ilim, irfan, marifet.
gaddar:
ac›mas›z, insafs›z, haks›z-
l›k ve zulmeden.
hakikî:
gerçek.
halî:
hale ait, hal ile ilgili.
harb-i umumî:
dünya savafl›.
hasiyet:
bir fleye has vas›f, özel-
lik.
hafliye:
bir kitab›n sayfalar›n›n
kenar›na veya alt›na yaz›lan aç›k-
lay›c› yaz›, dipnot.
hizmet-i vataniye ve milliye:
vatana ve millete yap›lan hizmet.
hükmünde:
de¤erinde, k›ymetin-
de, yerinde.
iktifa:
yeterli bulma, yetinme.
inflaallah:
Allah izin verirse.
istidat:
yetenek, kabiliyet.
izzet-i diniye:
dinin yüceli¤i, k›y-
meti.
kalbî:
manevî, kalple ilgili, kalbe
ait.
k›ymettar:
k›ymetli, de¤erli.
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve su-
resinde say›s›z hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
maarif-i ‹lâhîye:
‹lâhî bilgiler.
ma¤lûbiyet:
yenilme, yenilgi.
mass:
emme.
216 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
‹
LK
H
AYATI
menba:
kaynak.
mesail-i ilmiye:
ilmî mesele-
ler.
mesail-i imaniye:
imanî me-
seleler.
muhafaza:
koruma.
muhtelif:
çeflitli, farkl›.
mukaddes:
kutsal, kusur ve
noksanlardan uzak.
mürflid-i hakikî:
hakikî irflat
edici, yol gösterici.
mürflit:
irflat eden, do¤ru yo-
lu gösteren, rehber, k›lavuz.
müteessir:
üzülmüfl, hüzünlü,
kederli, mahzun.
nak›s:
noksan, kusurlu.
periflan:
da¤›n›k, kar›fl›k.
rahmet:
ac›ma, merhamet
etme, esirgeme, ba¤›fllama,
flefkat gösterme.
ruhî:
ruha ait, ruhla ilgili.
sahib-i hâl:
hâl ve fiil sahibi
olan, meflgul olan.
seyyare:
gezegen.
fleref-i ‹slâmiye:
‹slâmiyetin
flerefi.
tahammül:
dayanma, katlan-
ma, sabretme.
tahayyür:
hayrette kalma;
tercih etmekte zorlanma.
tebessüm:
gülümseme.
teellümat:
teellümler, elem,
keder, ac› duymalar.
tesir:
etki.
tevhid-i k›ble:
sadece bir
kimsenin ard›ndan gitme, sa-
dece bir yolu izleme.
turuk:
tarikler, yollar.
üstat:
ö¤retici.
zalim:
zulmeden, ac›mas›z ve
haks›z davranan.
1...,206,207,208,209,210,211,212,213,214,215 217,218,219,220,221,222,223,224,225,226,...1390
Powered by FlippingBook