Tarihçe-i Hayat - page 204

ihtiyac-› ruhumu yerine getirdi¤i gibi, bana saadet-i ebe-
diyeyi vermek için, koca dünyay› ahirete tebdil edecek
ve bu dünyay› kald›r›p ahireti yerine kuracak; hem sine-
¤i halk etti¤i gibi semavat› da icat edecek; hem günefli
seman›n yüzüne bir göz olarak çakt›¤› gibi, bir zerreyi de
göz bebe¤imde yerlefltirecek bir kudrete malik olsun.
Yoksa, sine¤i halk edemeyen, hat›rat-› kalbime müdaha-
le edemez, niyaz-› ruhumu iflitemez. Semavat› halk et-
meyen, saadet-i ebediyeyi bana veremez. Öyle ise, be-
nim Rabbim odur ki, hem hat›rat-› kalbimi ›slah eder,
hem cevv-i havay› bulutlarla bir saatte doldurup boflaltt›-
¤› gibi dünyay› ahirete tebdil edip, Cenneti yap›p, kap›-
s›n› bana açar, “Haydi gir” der.
‹flte, ey nefsim gibi bedbahtl›k neticesinde bir k›s›m
ömrünü nursuz felsefî ve ecnebi fünununa sarf eden ih-
tiyar kardefllerim! Kur’ân’›n lisan›ndaki mütemadiyen
1
n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G B’
ferman-› kudsîsinden ne kadar kuvvetli ve ne
kadar hakikatli ve hiçbir cihette sars›lmaz ve zedelenmez
ve tagayyür etmez bir rükn-i imanîyi anlay›n›z ki, nas›l
bütün manevî zulümat› da¤›t›r ve manevî yaralar› tedavi
eder!
‚è
ahiret:
öbür dünya, öteki dünya,
k›yametten sonra kurulacak olan
âlem.
bedbaht:
bahts›z, baht› kara, tâ-
li’siz.
cevv-i hava:
hava bofllu¤u, at-
mosfer.
cihet:
yan, yön, taraf.
ecnebi:
yabanc›.
felsefî:
felsefe ile ilgili meseleler.
ferman-› kudsî:
mukaddes fer-
man, Allah taraf›ndan kullar›na
bildirilen hüküm.
fünun:
fenler, fen bilimleri.
hafî:
gizli, sakl›.
hakikat:
gerçek, hayalî olmayan,
görülen, mevcut olan, bir fleyin
asl› ve esas›.
halk etmek:
yaratmak.
hat›rat-› kalp:
kalbe gelen hat›ra-
lar.
›slah:
iyi duruma getirme, iyilefl-
tirme, düzeltme.
icat:
vücuda getirme, yoktan var
etme.
ihtiyac-› ruh:
ruhun ihtiyac›.
ilâh:
tanr›, ibadet edilecek varl›k.
kudret:
güç, kuvvet.
lisan:
dil, anlaflma amac›yla kulla-
n›lan sesli iflaretler sistemi.
204 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
LK
H
AYATI
malik:
sahip.
manevî:
madde d›fl› olan,
maddî olmayan, manaya ait.
müdahale:
kar›flma, el atma,
araya girme.
mütemadiyen:
sürekli ola-
rak, devaml›.
nefis:
kötü vas›flar›, nitelikleri
kendisinde toplayan, kötülü-
¤e sevk eden, flehevî istekleri
kamç›lay›p hay›rl› ifllerden al›-
koyan güç.
netice:
sonuç.
niyaz:
yalvarma, yakarma,
dua.
niyaz-› ruh:
ruhun yalvar›fl›,
yakar›fl›.
nur:
ayd›nl›k, ›fl›k.
rükn-i imanî:
imana ait esas,
iman›n esas›.
saadet-i ebediye:
sonsuz
mutluluk.
sarf:
harcama.
sema:
gökyüzü, gök.
semavat:
semalar, gökler.
tagayyür:
de¤iflme, baflkalafl-
ma.
tebdil:
de¤ifltirme, döndür-
me, dönüfltürme, baflka bir
hâle getirme.
zerre:
çok küçük parça, mo-
lekül, atom.
zulümat:
karanl›klar.
1.
Ondan baflka ilâh yoktur. (Haflir Suresi: 22, 23; Bakara Suresi: 225; v.d.)
1...,194,195,196,197,198,199,200,201,202,203 205,206,207,208,209,210,211,212,213,214,...1390
Powered by FlippingBook