Tarihçe-i Hayat - page 195

Burada bir-iki tane kalm›fl; onlar da oraya gidecekler. Se-
nin için ‹stanbul’a gitmek hazin bir firak, elîm bir iftirak
de¤il. Hem de geldin; memnun olmad›n m›? O düflman
memleketindeki pek karanl›k, uzun gecelerinden ve pek
so¤uk f›rt›nal› k›fllar›ndan kurtuldun. Bu güzel, dünya
Cenneti gibi ‹stanbul’a geldin.
Aynen öyle de, senin küçüklü¤ünden bu yafl›na kadar,
sevdiklerinden yüzde doksan dokuzu, sana dehflet veren
kabristana göçmüfller. Bu dünyada kalan bir-iki dostun
var; onlar da oraya gidecekler. Dünyada vefat›n firak de-
¤il, visaldir, o ahbaplara kavuflmakt›r. Onlar, yani o er-
vah-› bâkiye, eskimifl yuvalar›n› toprak alt›nda b›rak›p,
bir k›sm› y›ld›zlarda, bir k›sm› âlem-i berzah tabakat›nda
geziyorlar diye ihtar edildi.
Evet, bu hakikati Kur’ân ve iman o derece kat’î bir su-
rette ispat etmifltir ki, bütün bütün kalpsiz, ruhsuz olmaz-
sa veyahut dalâlet kalbini bo¤mam›fl ise, görüyor gibi
inanmak gerektir. Çünkü bu dünyay› hadsiz enva-› lütuf
ve ihsanat›yla böyle tezyin edip mükrimâne ve flefikàne
rububiyetini gösteren ve tohumlar gibi en ehemmiyetsiz
cüz’î fleyleri dahi muhafaza eden bir Sâni-i Kerîm ve Ra-
hîm, masnuat› içinde en mükemmel ve en cami, en
ehemmiyetli ve en çok sevdi¤i masnuu olan insan›, el-
bette ve bilbedahe, sureten göründü¤ü gibi böyle merha-
metsiz, ak›betsiz idam etmez, mahvetmez, zayi etmez.
Belki bir çiftçinin topra¤a serpti¤i tohumlar gibi, baflka
bir hayatta sümbül vermek için, Hâl›k-› Rahîm o sevgili
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 195
‹
LK
H
AYATI
ihsanat:
ihsanlar, iyilikler, ba¤›fl-
lar, yard›mlar, nimetler, lütuflar.
ihtar:
dikkatini çekme, uyarma,
hat›rlatma.
iman:
inanç, Allah’a ve bildirdi¤i
esaslara inanma.
ispat:
delil ve flahit göstererek
do¤ruyu ortaya koyma, do¤ruyu
delillerle gösterme.
kabristan:
mezarl›k.
kat’î:
kesin, flüphesiz.
mahv:
yok etme, ortadan kald›r-
ma, periflan etme.
masnu:
sanatla yap›lm›fl, sanat
de¤eri yüksek varl›k.
masnuat:
sanatla yap›lm›fl, sanat
de¤eri yüksek varl›klar.
memleket:
devlet, ülke, yurt.
merhamet:
ac›ma, flefkat göster-
me, iyilik etme, yard›mda bulun-
ma.
muhafaza:
koruma, saklama.
mükrimâne:
ikram ederek, a¤›r-
layarak.
rububiyet:
Cenab-› Hakk›n her
zaman, her yerde, her mahlûka
muhtaç oldu¤u fleyleri vermesi,
onu terbiye etmesi ve idaresi al-
t›nda bulundurma vasf›.
Sâni-i Kerîm:
ikram› bol olan ve
her fleyi sanatl› yaratan Allah.
suret:
biçim, tarz, flekil.
sureten:
görünüfl itibar›yla, görü-
nüflte.
flefikàne:
flefkatli, merhametli bir
flekilde, ac›yarak, esirgeyerek.
tabakat:
tabakalar.
tezyin:
süsleme, ziynetlendirme.
vefat:
ölüm.
visal:
ulaflma, kavuflma.
zayi:
kaybetme, yok etme.
ahbap:
dost, dostlar, sevilen-
ler.
ak›bet:
netice, sonuç.
âlem-i berzah:
ruhlar›n k›ya-
mete kadar kalacaklar› âlem.
bilbedahe:
apaç›k bir flekilde.
cami:
pek çok manalar› ve
hakikatleri kendinde topla-
yan, birçok fleyle alâkal› olan;
ihtiva eden, kaplayan.
cüz’î:
k›ymetsiz, önemsiz, kü-
çük.
dalâlet:
iman ve ‹slâmiyetten
ayr›lma, do¤ru yoldan ayr›l-
ma, bat›la yönelme.
dehflet:
büyük korku hâli,
korkma, ürkme.
ehemmiyet:
k›ymet, de¤er,
önem.
elbette:
kesinlikle, mutlaka,
flüphesiz.
elîm:
çok dert ve keder ve-
ren, çok ac› verici, ac›kl›.
enva-› lütuf:
lütuf türleri,
hoflluk ve güzellik çeflitleri.
ervah-› bâkiye:
ebedî ruhlar.
firak:
ayr›l›k, ayr›lma.
hadsiz:
s›n›rs›z.
hakikat:
gerçek.
Hâl›k-› Rahîm:
sonsuz mer-
hamet ve flefkat sahibi yara-
t›c›, Allah.
hazin:
keder veren, ac› uyan-
d›ran, hüzün veren.
idam:
öldürme, yok etme.
iftirak:
ayr›l›k.
1...,185,186,187,188,189,190,191,192,193,194 196,197,198,199,200,201,202,203,204,205,...1390
Powered by FlippingBook