sürer, o fleye vücud-i haricî verir, göze gösterir, nukufl-i
hikmetini okutturur.
E¤er bütün eflya birden o Kadîr-i Ezelîye ve Alîm-i
Külli fieye verilmezse, o vakit sinek gibi en küçük bir fle-
yin vücudunu, dünyann ekser nevilerinden hususî bir
mizan ile toplamak lâzm gelmekle beraber; o küçücük
sine¤in vücudunda çalflan zerreler, o sine¤in srr- hilka-
tini ve kemal-i sanatn bütün dekaikyla bilmekle olabilir.
Çünkü esbab- tabiiye ile esbab- maddiye, bilbedahe ve
umum ehl-i akln ittifakyla, hiçten icat edemez. Öyle ise,
her hâlde, onlar icat etse, elbette toplayacak. Madem
toplayacak; hangi zîhayat olursa olsun, ekser anasr ve
envandan numuneler, içinde vardr. Âdeta kâinatn bir
hulâsas, bir çekirde¤i hükmündedir. Elbette, o hâlde bir
çekirde¤i bütün bir a¤açtan, bir zîhayat bütün rûy-i ze-
minden ince elekle eleyip ve en hassas bir mizan ile
ölçüp toplattrmak lâzm geliyor. Ve madem esbab- tabi-
iye cahildir, camittir; bir ilmi yoktur ki bir plân, bir fihris-
te, bir model, bir program takdir etsin, ona göre mane-
vî kalba giren zerrat eritip döksün, tâ da¤lmasn, inti-
zamn bozmasn. Hâlbuki her fleyin flekli, heyeti hadsiz
tarzlarda olabildi¤i için, hadsiz had ve hesaba gelmez
eflkâller, miktarlar içinde bir tek flekil ve miktarda, sel
gibi akan anasrn zerreleri da¤lmayarak, muntazaman,
miktarsz, kalpsz, birbiri üstünde kitle hâlinde durdur-
mak ve zîhayata muntazam bir vücut vermek, ne derece
imkândan, ihtimalden, akldan uzak oldu¤u görünüyor.
Elbette kimin kalbinde körlük yoksa görür.
TARHÇE- HAYATI
| 201
LK
H
AYATI
yan, Allah.
kâinat:
yaratlmfl olan fleylerin
tamam, bütün âlemler, varlklar.
kemal-i sanat:
sanattaki mü-
kemmellik.
kitle:
kütle, y¤n, küme.
manevî:
maddî olmayan, ruha
ait.
miktar:
ölçü.
mizan:
ölçü, denge.
muntazam:
düzgün, düzenli, ter-
tipli.
muntazaman:
düzenli olarak,
düzgün bir flekilde.
nevi:
tür, çeflit.
nukufl-i hikmet:
hikmet nakflla-
r.
numune:
örnek, misal.
ruy-i zemin:
yeryüzü.
srr- hilkat:
yaratlfl srr, yaratl-
fln maksad, hikmeti.
takdir:
hazrlama.
tarz:
biçim, flekil, yol.
umum:
bütün, tüm.
vücud-i haricî:
haricî vücut, varl-
¤ ortaya çkan, dflarda varl¤ bi-
linen, nesnel.
vücut:
gövde, beden; varlk.
zerrat:
zerreler, çok küçük parça-
lar, moleküller, atomlar.
zerre:
pek ufak parça, en küçük
parça, çok küçük parça.
zîhayat:
hayat sahibi, canl.
âdeta:
sanki.
Âlim-i Külli fiey:
her fleyi bi-
len ve her fley ilmî dâhilinde
olan Allah.
anasr:
elemanlar, unsurlar,
ksmlar, parçalar.
bilbedahe:
apaçk bir flekilde.
cahil:
bilgisiz, habersiz.
camit:
cansz.
dekaik:
incelikler.
ehl-i akl:
akll olanlar, akl
sahipleri.
ekser:
ço¤unluk.
enva:
çeflitler, türler, neviler.
esbab- maddiye:
maddî se-
bepler.
esbab- tabiiye:
tabiî sebep-
ler.
eflkâl:
biçimler, suretler, fle-
killer.
fihriste:
bir fleyin içinde neler
bulundu¤unu srayla göste-
ren liste.
hadsiz:
snrsz, sonsuz.
hâlbuki:
hakikat ve do¤rusu
fludur ki, oysa ki.
heyet:
flekil, biçim.
hülâsa:
temel ksm.
hususî:
bir fleye has olan,
özel.
hükmünde:
yerinde, de¤erin-
de; gibi.
icat:
vücuda getirme, yoktan
var etme.
ihtimal:
olabilirlik, gerçekle-
flebilirlik.
imkân:
mümkün olma, olabi-
lirlik.
intizam:
düzen, tertip.
ittifak:
fikir birli¤i, söz birli¤i.
Kadîr-i Ezelî:
her fleye gücü
yeten, varl¤nn evveli olma-