aynen verilmesi ve düşmanları olan münkirlere yüzer hâ-
disatta aynı zamanda gazap gelmesi ve semavî musibet
başlarına inmesi, kat’î, şeksiz gösterir ki, bu kâinatın ve
içindeki nev-i beşerin hâkim ve âdil ve muhsin ve kerîm
ve aziz ve kahhar bir mutasarrıfı, bir rabbi var ki, nuh
ve İbrahim, Mûsa ve Hûd ve salih gibi (aleyhimüsselâm)
çok nebîlere pek harika bir surette tarihî ve geniş hâdise-
lerle muzafferiyet ve necatları vermiş; ve semud ve Âd
ve Firavun kavimleri gibi çok zalimlere ve münkirlere da-
hi, peygamberlere isyanlarına mukabil, dünyada dahi bir
ceza olarak başlarına dehşetli semavî musibetler indirmiş.
evet, Âdem
(
As
)
zamanından beri, beşeriyette, iki ce-
reyan-ı azîm birbiriyle çarpışarak gelmiş: Biri, istikamet
yolunu takiple nimet ve saadet-i dâreyne mazhar olan
ehl-i nübüvvet ve salâhat ve iman, kâinatın hakikî güzel-
liğine ve intizam ve kemaline mutabık olarak istikamette
hareket ettiklerinden, hem kâinat sahibinin lütuflarına,
hem iki cihanın saadetine mazhar olup, beşeri melekler
derecelerine, belki fevkine terakki ettirmeye vesile ola-
rak dünyada iman hakikatleriyle manevî bir cennet, ahi-
rette bir saadet kazanıp ve kazandırmışlar.
İkinci cereyan, istikameti bırakıp ifrat ve tefritle aklı bir
vesile-i azap ve elemler toplayıcı bir alete çevirmesinden,
insaniyeti en bedbaht bir hayvaniyetten aşağı düşürüp,
dünyada zulümlerine mukabil gazab-ı İlâhî ve musibet to-
katlarını yemekle beraber, dalâleti cihetinden, akıl alâka-
darlığıyla kâinatı bir hüzüngâh ve matemhane-i umumiye
âdil:
adaletli olan, doğruluk gös-
teren.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, bağlı.
aleyhimüsselâm:
Allah’ın selâmı
onların üzerine olsun.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
bedbaht:
bahtsız, tâli’siz, zavallı.
beşer:
insanlık.
beşeriyet:
beşerîlik, insanlık.
cereyan:
akım, fikir, sanat veya
siyaset hareketi.
cereyan-ı azîm:
büyük fikir ve
düşünce akımı.
cihan:
dünya.
cihet:
yön.
dalâlet:
Hak ve hakikatten sap-
ma, doğru yoldan ayrılma, azma.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehl-i nübüvvet:
peygamberler.
ehl-i salâhat:
salih kimseler, na-
muslu, doğru, adaletli olan kim-
seler.
elem:
dert, üzüntü, maddî-mane-
vî ıztırap.
fevk:
üst.
Firavun:
Allahlık iddiasında bu-
lunduğu için Hz. Mûsa’nın (a.s.)
mücadele ettiği Mısır hükümdarı.
gazab-ı İlâhî:
Allah’ın gazabı, İlâhî
gazap.
gazap:
kızgınlık, hiddet, öfke.
hâdisat:
hâdiseler, olaylar.
hâkim:
hükmeden.
harika:
olağanüstü.
hayvaniyet:
hayvanlık.
hüzüngâh:
üzüntü yeri.
ifrat:
aşırılık, pek ileri gitme, had-
dini aşma.
insaniyet:
insanlık, insanlık mahi-
yeti.
intizam:
düzenlilik, düzgünlük.
istikamet:
doğruluk; inanç, dü-
şünce, niyet, tutum ve davranışta
Allah’ın rızasına uygun olarak doğ-
ru yol üzere olma.
isyan:
başkaldırma, itaatsizlik, em-
re karşı gelme.
kahhar:
her şeye boyun eğdiren,
mutlak galip gelen, kahreden.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
kemal:
olgunluk, mükemmellik,
kusursuz, tam ve eksiksiz olma.
kerîm:
kerem sahibi, ihsan edici,
cömert, eli açık.
lütuf:
güzellik, hoşluk, iyilik, ih-
san.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
matemhane-i umumiye:
herke-
sin yas tuttuğu yer.
mazhar:
bir şeyin çıktığı görün-
düğü yer; nail olma, şereflenme.
muhsin:
ihsan eden, iyilik ya-
pan, bağışta bulunan.
mukabil:
karşı, karşılık.
musibet:
felâket, belâ.
mutabık:
birbirine uyan, uy-
gun.
mutasarrıf:
tasarruf eden, ta-
sarruf sahibi olan, her şeyin
sahibi olan, malik.
muzafferiyet:
muzafferlik, üs-
tünlük, düşmana üstün gel-
me, galibiyet.
münkir:
Allah’ın varlığını ka-
bul ve tasdik etmeyen, iman-
sız, dinsiz.
nebî:
Allah’ın elçisi, habercisi;
peygamber, resul.
necat:
kurtuluş, kurtulma, ha-
lâs, selâmet.
nev-i beşer:
insanoğlu, insan-
lar.
peygamber:
Allah tarafından
haber getirerek İlâhî emir ve
yasakları insanlara tebliğ eden
elçi, nebî.
rab:
besleyen, yetiştiren, ver-
diği nimetlerle mahlûkatı ıs-
lah ve terbiye eden Allah.
saadet-i dâreyn:
iki cihan sa-
adeti, dünya ve ahiret mutlu-
luğu.
semavî:
Allah tarafından olan,
İlâhî.
şek:
şüphe, zan, tereddüt.
tefrit:
ortalamanın altında kal-
ma, tersine aşırılık, ifratın zıd-
dı.
terakki:
yükselme, ilerleme.
vesile-i azap:
azap, işkence
vesilesi.
zalim:
zulmeden, acımasız ve
haksız davranan.
zulüm:
haksızlık, eziyet, iş-
kence.
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
| 974 | Şualar