Saniyen
: nev-i beşerin en yüksek, en müstakim, en sa-
dık bu dört taifesi, Âdem
(
As
)
zamanından beri hadsiz hüc-
cetler, mu’cizeler, kerametler, deliller, keşfiyatlarla bütün
kuvvetleriyle dava edip ve beşerin ekseri onları tasdik et-
tikleri hakikat-i tevhid, elbette güneş gibi kat’îdir. Bu had-
siz meşahir-i insaniye, yüz binler mu’cizelerle ve hadsiz
hüccetlerle doğruluklarını ve hakkaniyetlerini gösterip tev-
hid ve vücub-i vücut ve vahdet-i Hâlık gibi müspet mese-
lelerde ittifakları ve icmaları öyle bir hüccettir ki, hiçbir
şüpheyi bırakmaz. Acaba, kâinatın ehemmiyetli netice-i
hilkati ve zeminin halifesi ve zîhayatların istidatça en ce-
miyetli ve yükseği olan nev-i beşerin en müstakimleri, en
sadık ve musaddak mürşitleri ve kemalâtta reisleri olan
mezkûr o dört taifenin icma ve ittifakla iman edip haber
verdikleri ve kâinatı bütün mevcudatıyla delil gösterip hak-
kalyakin, aynelyakin, ilmelyakin itikat ettikleri ve sarsıl-
maz kanaat getirdikleri bir hakikati tanımayan ve inkâr
eden, hadsiz bir cinayet ve nihayetsiz bir azaba müstahak
olmaz mı?
SEKİZİNCİ KElİME:
(1)
n
Ú
u
d B
É° s
†dG n
’n
h r
ºp
¡ r
«n
?n
Y p
܃o
°†r
¨n
Ÿr
G p
ôr
«n
Z
’dir. Bundaki hüccete kısa bir işarettir:
evet, tarih-i beşer ve kütüb-i mukaddese, tevatürlere
ve küllî ve kat’î hadisat ve malûmat ve müşahedat-ı be-
şeriyeye istinaden bilittifak, sarih ve kat’î bir surette ha-
ber veriyorlar ki, sırat-ı müstakim ehli olan peygamber-
lere (aleyhimüsselâm) binler vakıatta istimdatlarına hari-
ka bir tarzda gaybî imdat gelmesi ve onların istedikleri
Şualar | 973 |
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
olarak bilme.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
istimdat:
medet dileme, imdat is-
teme, yardıma çağırma.
istinaden:
istinat ederek, daya-
narak, güvenerek, delil kabul ede-
rek.
itikat:
kesin inanma, iman.
ittifak:
birleşme, fikir birliği etme.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kat’î:
kesin.
kemalât:
faziletler, kemaller, ol-
gunluklar, mükemmellikler.
keşfiyat:
keşifler, Allah’ın ilham
etmesiyle gösterilen gaypla ilgili
sırlar.
küllî:
umumî, genel, bütün olan.
kütüb-i mukaddese:
mukaddes
kitaplar (Tevrat, Zebur, İncil ve
Kur’ân-ı Kerîm).
meşahir-i insaniye:
insanların meş-
hurları.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahlûklar.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen, anı-
lan.
mu’cize:
benzerini yapmaktan in-
sanların âciz kaldığı şey.
musaddak:
tasdik edilmiş, doğru-
lanmış, doğruluğu kabul edilmiş.
mürşit:
irşat eden, doğru yolu
gösteren, rehber, kılavuz.
müspet:
delille doğruluğu anlaşıl-
mış, ispatlanmış.
müstahak:
hak eden, hak etmiş.
müstakim:
doğru.
müşahedat-ı beşeriye:
insanların
müşahedeleri, gözlemleri.
netice-i hilkat:
yaratılışın netice-
si, meyvesi.
nev-i beşer:
insanoğlu, insanlar.
sadık:
doğru, gerçek; sözünde, va-
adinde, işinde doğru olan.
saniyen:
ikinci olarak.
sarih:
açık, aşikâr.
sırat-ı müstakim:
hak yol, Allah’ın
gösterdiği hidayet yolu.
taife:
takım, güruh.
tarih-i beşer:
insanlığın geçmişi,
insanlık tarihi.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tasdik:
bir şeyin veya kimsenin
doğruluğuna kesin olarak hük-
metme.
tevatür:
içinde yalan ihtimali bu-
lunmayan ve birbirlerine kuvvet
veren haberlerden oluşan büyük
bir topluluğa ait haber.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna inan-
ma, birleme.
vahdet-i Hâlık:
yaratıcının tekliği,
bir oluşu.
vakıat:
vakıalar, olaylar, hâdise-
ler.
vücup:
vacip ve lüzumlu olma,
gereklilik.
vücut:
var olma, varlık.
zîhayat:
hayat sahibi.
aynelyakin:
gözle görür de-
recede inanma; bir şeyi göre-
rek ve seyrederek bilme.
azap:
ceza, sıkıntı, şiddetli acı.
beşer:
insanlık.
bilittifak:
ittifakla, beraberce,
el birliğiyle.
cemiyetli:
birçok şeyi bir ara-
da bulunduran, pek çok özel-
likleri içine alan, kapsamlı.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
ekser:
pek çok.
gaybî:
gaypla ilgili, görünme-
yenlere ait.
hâdisat:
hâdiseler, olaylar.
hakikat:
gerçek.
hakikat-i tevhid:
tevhid ha-
kikati, Allah’ın bir ve tek oldu-
ğu ve ondan başka ilâh olma-
dığı gerçeği.
hakkalyakin:
marifet merte-
besinin en yükseği; bir şeyi
yaşayarak, içine girerek, doğ-
ruluğundan şüpheye asla yer
bırakmayacak biçimde kesin
olarak bilme.
hakkaniyet:
hak ve adalete
uygunluk, hak ve doğruluk-
tan ayrılmama.
halife:
yeryüzünde bazı hu-
suslarda Allah adına ve yine
Allah’ın izniyle hareket eden.
hüccet:
delil.
icma:
fikir birliği etme, görüş
birliğine varma.
ilmelyakin:
ilim yoluyla kesin
1.
Gazabına uğrayanların ve sapıtmış olanların yoluna değil. (Fatiha Suresi: 7.)