neden
o
Ú`/
©n
à°r
Sn
G ...o
óo
Ñ`r
Yn
G
yani, “
Ben ibadet ve istiane ede-
rim
” denilmedi, nun-i mütekellim-i maalgayr ile, yani,
“Biz sana ibadet ve istiane ederiz” demiş?
Birden, o nun kapısıyla bir seyahat-i hayaliye meydanı
açıldı; namazdaki cemaatin azîm sırrını ve büyük menfa-
atini ve bu tek harf bir mu’cize olduğunu şuhut derece-
sinde bildim ve gördüm. Şöyle ki:
Ben, o zaman İstanbul’da Bayezit Camiinde namaz kı-
larken,
(1)
o
Ú/
©n
à°r
ùn
f n
?És
jp
Gn
h o
óo
Ñr
`©n
f n
?És
jp
G
dedim. Baktım, o cami-
deki cemaat, benim gibi diyerek bu davama ve
(2)
Én
fp
ór
gp
G
’daki duama tamamen iştirak edip tasdik ettikleri zaman-
da, bir perde daha açıldı. gördüm ki, İstanbul’un bütün
mescitleri, büyük bir Bayezit hükmüne geçtiler. Aynen
benim gibi
o
Ú/
©n
à°r
ùn
f n
?És
jp
Gn
h o
óo
Ñ`r
©n
f n
?És
jp
G
deyip, benim davaları-
ma ve dualarıma imza basıyorlar, âmin diyorlar. Ve bana
bir nevi şefaatçi suretini almaları içinde, hayalime bir per-
de daha açıldı.
gördüm ki, âlem-i İslâm, büyük bir mescit suretini aldı.
Mekke, kâbe mihrap hükmüne geçti. Bütün namaz kılan
Müslümanların safları, dairevî bir tarzda o kudsî mihraba
teveccüh ederek, benim gibi
Én
fp
ór
gp
G @ o
Ú/
©n
à°r
ùn
f n
?És
jp
Gn
h o
óo
Ñ`r
©n
f n
?És
jp
G
deyip, her biri umum
namına hem dua, hem dava, hem tasdik eder, hem
Şualar | 967 |
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
yapar.
nun-i mütekellim-i maalgayr:
ko-
nuşan kimseyi de içine alan ve fiil
ifade eden ‘nun’lu ifadeler, keli-
meler.
saf:
camide cemaatin oluşturdu-
ğu sıra.
seyahat-i hayaliye:
hayal ile ya-
pılan yolculuk.
sır:
gizli hakikat.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şefaat:
birinden başkasının ku-
surlarının veya suçunun bağışlan-
masını dileme.
şuhut:
gözle görme, müşahede.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tasdik:
bir şeyin veya kimsenin
doğruluğuna kesin olarak hük-
metme.
teveccüh:
yüzünü bir yöne çevir-
me, yönelme, yöneliş.
umum:
bütün.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlamında du-
anın sonunda söylenir.
azîm:
büyük.
cemaat:
bir imama uyup na-
maz kılan Müslümanlar top-
luluğu.
dairevî:
daire şeklinde, daire
gibi, değirmi, dairesel.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
hükmüne:
yerine, değerine.
istiane:
yardım isteme, yar-
dım dileme.
iştirak:
katılma, ortak olma.
kudsî:
mukaddes, yüce.
menfaat:
fayda.
mescit:
namaz kılınacak yer,
cami, ibadet edilecek yer.
mihrap:
cami, mescit ve na-
mazgâhlarda kıble yönünde
bulunan ve imamın namaz kıl-
dırırken durduğu çoğunlukla
girintili bölüm.
mu’cize:
benzerini yapmak-
tan insanların âciz kaldığı şey.
nam:
ad.
nevi:
çeşit, tür.
nun:
Arap alfabesinin 25. har-
fidir. Arap dilinde fiillerin başı-
na getirilerek fiili çoğul (biz...)
1.
Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz. (Fatiha Suresi: 5.)
2.
Bizi [doğru yola] ilet. (Fatiha Suresi: 6.)