tebessüm eder bir insan-ı ekber ve ondaki insan nev’ini
bir kâinat-ı suğra ve her bir insanı bir âlem-i asgar müşa-
hede eder. Bütün ruhucanıyla,
(1)
p
øj
u
ódG p
?r
ƒn
j p
?p
dÉn
e @ p
º«/
M s
ôdG p
ø '
ªr
M s
ôdn
G @ n
Ú/
`n
ŸÉn
©r
dG u
Ün
Q ! o
ór
ªn
ër
dn
G
der.
DörDÜNCÜ KElİME:
(2)
p
øj
u
ódG p
?r
ƒn
j p
?p
dÉn
e
’dir. Hücceti-
ne gayet kısa bir işaret:
Evvelâ
: Bu dersin birinci kısmının ahirinde
(3)
o
Ò°/
ün
Ÿr
G p
¬ r
«n
dp
Gn
h
hüccetine ve haşir ve ahirete şahadet eden bütün deliller,
aynen
p
øj
u
ódG p
?r
ƒn
j p
?p
dÉn
e
’in işaret ettiği imanî ve geniş haki-
kate şahadet ederler.
Saniyen
: onuncu sözün ahirinde denildiği gibi, bu kâ-
inat sâniinin sermedî rububiyeti, rahmeti ve hikmeti ve
ezelî, ebedî cemali, celâli, kemali ve nihayetsiz sıfatları ve
yüzer isimleri ahireti kat’î bir surette istediği gibi; kur’ân,
binler âyât ve bürhanlarıyla ve Muhammed Aleyhissalâ-
tü Vesselâm yüzer mu’cizat ve hüccetleriyle ve bütün en-
biya aleyhimüsselâm ve semavî kitaplar ve suhuflar had-
siz delilleriyle şahadet ettikleri dâr-ı ahiretteki hayat-ı bâ-
kiyeye inanmayan bir insan, kendini dünyada dahi küfür-
den neş’et eden bir manevî cehenneme atar, daima
azap çeker. rehber’de izah edildiği gibi, bütün geçmiş ve
gelecek zamanlar ve mahlûklar ve kâinatlar, zeval ve
firaklarıyla mütemadiyen onun ruh ve kalbine hadsiz
Şualar | 965 |
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
sürekli.
enbiya:
nebîler, peygamberler.
ezelî:
ezel ile ilgili, öncesiz, baş-
langıçsız.
firak:
ayrılık.
haşir:
kıyametten sonra bütün in-
sanların bir yere toplanmaları, Al-
lah’ın ölüleri diriltip mahşere çı-
karması.
hayat-ı bakıye:
bâkî olan, sonsuz
hayat, ahiret hayatı.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli sebep,
fayda.
hüccet:
delil.
imanî:
imana ait olan, imana dair
olan, imanla ilgili.
insan-ı ekber:
büyük ve en mak-
bul olan insan, kâinat.
kâinat-ı suğra:
küçük kâinat; in-
san.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
kemal:
olgunluk, mükemmellik,
kusursuz, tam ve eksiksiz olma.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama, müşriklik, imansızlık.
mahlûk:
yaratık, Allah tarafından
yaratılmış olan.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah tara-
fından verilip, yalnız peygamber-
lerin gösterebilecekleri büyük ha-
rika işler.
müşahede:
bir şeyi gözle görme,
seyretme.
mütemadiyen:
sürekli olarak, de-
vamlı.
neş’et:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
nevi:
çeşit, tür.
rahmet:
şefkat, merhamet, bağış-
lama ve esirgeyicilik.
rububiyet:
Cenab-ı Hakk’ın her
zaman, her yerde, her mahlûka
muhtaç olduğu şeyleri vermesi,
onu terbiye etmesi ve idaresi al-
tında bulundurma vasfı.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın te-
meli ve sebebi olan manevî var-
lık.
ruhucân:
ruh ve can; ruh ve can-
la.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
saniyen:
ikinci olarak.
semavî:
Allah tarafından olan, İlâ-
hî.
sermedî:
ebedî, daimî, sürekli.
suhuf:
dört büyük kitap dışında
sahifeler şeklinde, bazı peygam-
berlere vahiy ile gelen emirler.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şahadet:
şahit olma, şahitlik, ta-
nıklık.
zeval:
yerinden ayrılıp gitme; so-
na erme, yok olma.
ahir:
son.
âlem-i asgar:
en küçük âlem;
insan.
aleyhimüsselâm:
Allah’ın se-
lâmı onların üzerine olsun.
aleyhissalâtü vesselâm:
‘sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun’ anlamında Hz. Muham-
med’e dua.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
azap:
günahlara karşı çekile-
cek ceza, eziyet, işkence.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
celâl:
sonsuz büyüklük, haş-
met, ululuk, yücelik ve haş-
met sahibi olan Allah.
cemal:
güzellik.
dâr-ı ahiret:
ahiret yurdu.
delil:
bir davayı ispata yara-
yan şey, bürhan.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
1.
Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a
mahsustur. • O Rahman’dır; rahmeti bütün varlıkları kuşatır ve bütün yaratıklarının her
türlü rızkını merhametle yetiştirir. O Rahîm’dir; yaratıklarına karşı pek şefkatli ve merha-
metlidir. · O, hesap gününün sahibidir. (Fatiha Suresi: 2-4.)
2.
O, hesap günün sahibidir. (Fatiha Suresi: 4.)
3.
Dönüş yalnız Onadır.