tefritle humuda, yani nimetlerdeki zevk ve lezzetten mah-
rumiyete düşer ve o manevî hastalığın azabını çeker.
İşte bunlara kıyasen, hayat-ı şahsiye ve hayat-ı içtima-
iyede bütün yollarında istikamet en faydalı ve kolay ve kı-
sadır. Ve sırat-ı müstakim kaybedilse, o yollar pek belâlı
ve uzun ve zararlı olur.
demek,
(1)
n
º«/
?n
à°r
ùo
Ÿr
G n
•Gn
ô°u
üdG Én
fp
ór
gp
G
pek çok cami ve geniş
bir dua, bir ubudiyet olduğu gibi, bir hüccet-i tevhide ve
bir ders-i hikmete ve bir talim-i ahlâka işaret eder.
YEDİNCİ KElİME:
(2)
r
ºp
¡ r
«n
?n
Y n
âr
ªn
©r
fn
G n
øj/
òs
dG n
•Gn
ô°p
U
’dir. Bun-
daki hüccete gayet kısa bir işaret:
Evvelâ
: “
(3)
r
ºp
¡ r
«n
?n
Y
kimlerdir?” diye,
(4)
n
Ú/
ëp
dÉs
°üdGn
h p
ABG n
ón
¡ t
°ûdGn
h n
Ú/
?j
u
óu
°üdGn
h n
ø
u
«p
Ñs
ædG n
øp
e
ayeti beyan
ederek, nev-i beşerde istikamet nimetine mazhar dört ta-
ifeyi beyan içinde, o taifelerin reislerine
(5)
n
ø
u
«p
Ñs
ædn
G
ile
Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâma,
(6)
n
Ú/
?j
u
óu
°üdGn
h
ile
ebu Bekir-i sıddık radıyallahü Anha,
(7)
p
ABG n
ón
¡ t
°ûdGn
h
ile ömer
ve osman ve Ali radıyallahü Anhüma işaret edip, pey-
gamberden
(
AsM
)
sonra sıddık
(
rA
)
, sonra ömer
(
rA
)
, os-
man
(
rA
)
, Ali
(
rA
)
, üçü hem şehit, hem halife olacaklar di-
ye, gaybî ihbarla bir lem’a-i i’caz gösterir.
aleyhissalâtü vesselâm:
‘salât ve
selâm onun üzerine olsun’ anla-
mında Hz. Muhammed’e dua.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
azap:
ceza, büyük sıkıntı, şiddetli
acı.
belâ:
musibet, sıkıntı.
beyan etmek:
açıklamak, bildir-
mek, izah etmek.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
cami:
toplayan, içine alan, kapsa-
yan.
ders-i hikmet:
hikmet dersi.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
evvelâ:
birinci olarak, her şeyden
önce, ilk olarak.
gaybî:
gaypla ilgili, görünmeyen-
lere ait.
gayet:
son derece.
halife:
Hz. Muhammed’in vekili
olarak Müslümanların yöneticisi
olan kimse.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal hayat,
toplum hayatı.
hayat-ı şahsiye:
şahsa ait hayat,
özel yaşama biçimi.
humud:
cinsî isteksizlik.
hüccet:
delil.
hüccet-i tevhid:
tevhid delili, Al-
lah’ın birliğinin delili.
ihbar:
haber verme, bildirme.
istikamet:
doğruluk; inanç, dü-
şünce, niyet, tutum ve davranışta
Allah’ın rızasına uygun olarak doğ-
ru yol üzere olma.
kıyasen:
kıyas ederek, karşılaştı-
rarak.
lem’a-i i’caz:
acze düşüren parıltı,
mu’cizelik parıltısı.
mahrumiyet:
mahrumluk, diledi-
ğini, istediğini elde edememe, na-
sipsizlik, hissesizlik.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mazhar:
bir şeyin çıktığı görün-
düğü yer; nail olma, şereflenme.
nev-i beşer:
insanoğlu, insanlar.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
peygamber:
Allah tarafından ha-
ber getirerek İlâhî emir ve yasak-
ları insanlara tebliğ eden elçi, ne-
bî.
radıyallahü anh:
Sahabe veya İs-
lâm büyüklerinin adı geçtiğinde
söylenilen “Allah ondan razı ol-
sun” manasında dua. Tek erkek
için söylenir.
radıyallahü anhüm:
Allah onlar-
dan razı olsun.
reis:
başkan.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hak-
kı ve hakikati tereddütsüz ka-
bullenen; İslâmın ilk halifesi
Hz. Ebu Bekir’in lâkabı.
sırat-ı müstakim:
hak yol, Al-
lah’ın gösterdiği hidayet yolu.
şehit:
Allah’ın ve yüce dininin
adını yüceltme uğrunda canı-
nı feda ederek savaşta vuru-
lup ölen Müslüman.
taife:
takım, güruh.
talim-i ahlâk:
ahlâk dersi, eği-
timi.
tefrit:
ortalamanın altında kal-
ma, tersine aşırılık, ifratın zıd-
dı.
ubudiyet:
kulluk.
1.
Bizi doğru yola ilet. (Fatiha Suresi: 6.)
2
. Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun kullarının yoluna... (Fatiha Suresi: 7.)
3.
Kendilerine.
4.
Peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerden... (Nisâ Suresi: 69.)
5.
Peygamberler.
6.
Sıddıklar.
7.
Şehitler.
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
| 972 | Şualar