Şualar - page 966

elemleri yağdırıyorlar, cehenneme gitmeden evvel cehen-
nem azabını çektiriyorlar.
Salisen
:
(1)
p
øj
u
ódG p
?r
ƒn
j
remziyle büyük ve kuvvetli bir hüc-
cet-i haşriyeye işaret eder. Fakat bu makamda birden bir
hâl, o hücceti başka zamana tehirine sebep oldu; belki de
ona daha ihtiyaç kalmadı. Çünkü, nur risaleleri, gece-
den sonra gündüzün ve kıştan sonra baharın gelmesi
kat’iyetinde, yüzer kuvvetli hüccetlerle haşir ve neşrin sa-
bahını, baharını ispat etmişler.
BEŞİNCİ KElİME:
(2)
o
Ú/
©n
à°r
ùn
f n
?És
jp
Gn
h o
óo
Ñ`r
©n
f n
?És
jp
G
’dir. Bun-
daki hüccete işaretten evvel, hakikatli bir seyahat-i haya-
liyeyi Yirmi dokuzuncu Mektubun izahına binaen kısaca
beyan etmek kalbe geldi. Şöyle ki:
Bir zaman, kur’ân’ın mu’cizelerini ararken, risale-i
nur’da, hususan
İşaratü’l-İ’caz
tefsir-i nurîde ve
Rumuz-i Semaniye’
de beyanları gibi, sure-i Fethin ahi-
rindeki ayette dört beş mu’cize ve ihbar-ı gaybîyi, hatta
(3)
n
?p
fn
ón
Ñp
H n
u
én
æo
f n
? r
ƒ n
«r
dn
G
cümlesinde bir tarihî mu’cizeyi, hat-
ta çok kelimelerinde müteaddit i’caz lem’alarını ve bazı
harflerinde mu’cizâne nükteleri bulduğum bir zamanda,
namazda Fatiha’yı okurken
(4)
o
Ú`/
©`n
à°r
ùn
f ...o
óo
Ñ`r
©n
f
’deki
¿
’un bir mu’cizesini bana bildirmek için bir sual kalbime
geldi:
ahir:
son.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
azap:
günahlara karşı kabirde ve
ahirette çekilecek ceza.
beyan etmek:
açıklamak, bildir-
mek, izah etmek.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
binaen:
-den dolayı, bu sebep-
ten.
elem:
dert, üzüntü, maddî-mane-
vî ıztırap.
evvel:
önce.
Fatiha:
Kur’ân-ı Kerîm’in birinci
suresi.
hakikat:
gerçek, esas.
haşir:
kıyametten sonra bütün in-
sanların bir yere toplanmaları, Al-
lah’ın ölüleri diriltip mahşere çı-
karması.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hüccet:
delil.
hüccet-i haşriye:
yeniden dirili-
şin delilleri, hüccetleri.
i’caz:
mu’cizelik, insanların ben-
zerini yapmaktan âciz kaldıkları
şeyi yapmak.
ihbar-ı gaybî:
gayba ait haber,
geçmiş veya gelecek zamana ait
haber.
ispat:
doğruyu delillerle göster-
me.
izah:
açıkça ortaya koyma, bir
konuyu ayrıntılarıyla, eksiksiz
anlatma.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
lem’a:
parıltı.
makam:
yer, durak.
mu’cizâne:
mu’cizeli bir şekil-
de.
mu’cize:
benzerini yapmak-
tan insanların âciz kaldığı şey.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
neşir:
kıyamet günü bütün
ölülerin dirilmesi.
nükte:
ince manalı, düşündü-
rücü söz.
seyahat-ı hayaliye:
hayal ile
yapılan yolculuk.
sual:
soru.
Sure-i Fetih:
Fetih Suresi;
Kur’ân’ın 48. suresi. Medine’de
nazil olmuştur. 29 ayettir.
tarihî:
tarihe ait, tarihle ilgili.
tefsir-i Nurî:
Risale-i Nur’dan
bir tefsir.
tehir:
erteleme, sonraya bı-
rakma.
1.
Hesap Günü.
2.
Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz. (Fatiha Suresi: 5.)
3.
Bugün senin cesedini kurtaracağız. (Yunus Suresi: 92.)
4.
Ancak Sana… Ancak Senden… (Fatiha Suresi: 5.)
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
| 966 | Şualar
1...,956,957,958,959,960,961,962,963,964,965 967,968,969,970,971,972,973,974,975,976,...1581
Powered by FlippingBook