bütün istidadıyla o Hâlık’ı sevip sevdirip, tanıyıp tanıttı-
rıp hadsiz dualarla beka-i ahiret saadetini yalvaran ve akıl
sebebiyle nihayetsiz elemler aldığından, bütün fıtratı ve
ruhu ve istidadı ile ayn-ı lezzet olan hayat-ı bâkiyeyi iste-
yen bu nev-i insan için bir dâr-ı mükâfat ve mücazat, bir
haşir neşir olmasın? Hâşâ, yüz bin defa hâşâ ve kellâ!
İşte, bu kısacık işaretin izahatı ve tafsilâtı ve hüccetleri
parlak ve kuvvetli bir surette risale-i nur’da bulunma-
sından, ona havale ederek bu pek uzun kıssayı kısa kesi-
yoruz.
(1)
o
º«/
µ n
`?r
G o
º«/
? n
© r
dG n
âr
fn
G n
?s
fp
G = É '
æ n
à r
ª s
? n
Y Én
e s
’p
G B É '
æ n
d n
º r
?p
Y '
’ n
?n
fÉn
ërÑ
°o
S
@
Şualar | 959 |
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
rak verilen mükâfat ve kötülüğe
karşılık verilen ceza.
nev’i insan:
insan türü, insanoğ-
lu.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın te-
meli ve sebebi olan manevî var-
lık.
saadet:
mutluluk.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tafsilât:
tafsiller, açıklamalar, izah-
lar.
ayn-ı lezzet:
lezzetin aslı, lez-
zetin tâ kendisi.
beka-i ahiret:
ahiretin bâkîli-
ği, sonsuzluğu.
dâr-ı mücazat:
işlenen suçla-
ra karşı ceza verilme, ceza
çektirilme yeri.
dâr-ı mükâfat:
mükâfat yur-
du, ahiret; Cennet.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
elem:
dert, üzüntü, maddî-
manevî ıztırap.
fıtrat:
yaratılış, tabiat, mizaç,
huy.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
hâşâ:
asla, kat’iyen, öyle de-
ğil, Allah göstermesin.
haşir-neşir:
toplanıp dağılma,
toplanıp yayılma.
havale:
bir şeyi başkasının üs-
tüne bırakma.
hayat-ı bakıye:
bâkî olan, son-
suz hayat, ahiret hayatı.
hüccet:
delil.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
izahat:
izahlar, açıklamalar.
kellâ:
hiç bir zaman, asla,
kat’iyen, kesinlikle.
kıssa:
anlatılan olay, hikâye.
mücazat:
iyiliğe karşılık ola-
1.
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgi-
miz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32.)