aLTINCIKELiME:
(1)
» /
«r
ëo
j
’dir. Hüccetine, gayet kısa bir işaret:
evet, onuncu sözde ve nur eczalarında bürhanlarıyla
ispat edilmiş ki, her baharda zîhayattan üç yüz bin nevi
ve çeşit çeşit tarzlarda ve hadsiz efradı bulunan bir ordu-
yı sübhanî, rûy-i zeminde ihya ediliyor. onlara hayat ve
levazımat-ı hayatiye kemal-i intizamla veriliyor. Haşr-i
azamın yüz bin numunelerini, belki emarelerini gösterip,
o ayrı ayrı hadsiz mahlûkatı beraber, birbiri içinde, sehiv-
siz, yanlışsız, noksansız, hiç şaşırmayarak, karışık iken hiç
karıştırmayarak, unutmayarak kemal-i mizan ve nizamla
dirilten ve hayat veren; ve nutfe denilen mütemasil su kat-
relerinden ve toprak, müteşabih tohumlarından ve az
farklı habbeciklerinden ve sineklerin birbirinin aynı olan
yumurtacıklarından ve kuşların aynı havadan, birbirinin
aynı nutfelerinden, hem birbirinin misli veya az farklı yu-
murtalarından o hadsiz efradı bulunan ve birbirinden su-
retçe, sanatça ve maişetçe ayrı ayrı yüz binler zîhayatları
dirilten ve zemin ve bahar sahifesinde yüz bin başka
başka kitapları beraber, birbiri içinde, hatasız, gayet
mükemmel yazan, hadsiz bir dikkat ve nihayetsiz bir hik-
metle iş gören, tasarruf eden bir zat-ı Hayy-ı kayyum ve
Muhyî bir Hallâk-ı Alîm olduğuna kanaat getirmeyen,
elbette hem kendini, hem bütün zeminde ve zaman
şeridine asılan bütün geçmiş baharlarda ve hayatlı zemin
ve feza yüzlerinde bulunmuş bütün zîhayatları inkâr
Şualar | 949 |
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
mahlûkat:
Allah tarafından yara-
tılanlar.
maişet:
yaşama, yaşayış.
misil:
benzer, eş.
Muhyî:
dirilten, canlandıran, ha-
yat veren.
mütemasil:
temasül eden, birbi-
rine benzeyen, birbirine benzer,
eş.
müteşabih:
birbirlerinden ayırt
edilemeyecek tarzda nitelik bakı-
mından birbirine benzeyen.
nevi:
çeşit, tür.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
nizam:
düzgünlük, tertip.
numune:
örnek.
nutfe:
döl suyu, meni.
ordu-yı Sübhanî:
her türlü eksik-
lik ve noksanlıktan uzak olan Ce-
nab-ı Hakkın ordusu.
rûy-i zemin:
yeryüzü.
sahife:
sayfa.
sehiv:
hata, yanlışlık.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tasarruf:
bir şeyin sahibi olup ida-
re etme, mülkünü istediği gibi kul-
lanma.
zat-ı Hayy-ı Kayyum:
varlığı, diri-
liği her an için olup gökleri ve
yerleri her an için tutan; her şeye,
her hususta iktidarı yeten zat, Al-
lah.
zemin:
yeryüzü.
zîhayat:
hayat sahibi.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
ecza:
cüzler, parçalar, kısım-
lar.
efrat:
fertler.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
feza:
kâinatta, yıldızlar arasın-
daki boşluk, uzay.
gayet:
son derece.
habbe:
tane.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
Hallâk-ı alîm:
her şeyi bilen,
sonsuz ilim sahibi olan yaratı-
cı Allah.
haşr-i azam:
kıyamet koptuk-
tan sonraki en büyük haşir,
toplanma.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bil-
gi, fayda.
hüccet:
delil.
ihya:
canlandırma, diriltme,
hayat verme.
inkâr:
reddetme, inanmama,
kabul ve tasdik etmeme.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
katre:
damla.
kemal-i intizam:
intizamın
mükemmel oluşu, tam ve ek-
siksiz düzen.
kemal-i mizan:
ölçünün tam
ve kusursuz oluşu, tam ölçü,
mükemmel ölçü.
levazımat-ı hayatiye:
hayat
için lüzumlu olan ihtiyaç mad-
deleri.
1.
Hayatı veren ve devam ettiren yine Odur.