beğendiği ve takdir ettiği ve çok defa ondan senakârâne
bahsedeceği bir memduhu Hazret-i ömer’le çıkmış.
İkinci hâdise
: o İslâm deccali, “sure-i
(1)
p
¿ƒo
`àr
j s
õdGn
h p
Ú
u
àdGn
h
manasını merak edip soruyor” diye, çoklar nakletmişler.
gariptir ki, bu surenin akîbinde olan
(2)
n
?u
`Hn
Q p
ºr
°SÉp
H r
G n
ôr
bp
G
suresinde
(3)
»'
¨ r
à` n
«n
d n
¿É°n
ùr
fp
’r
G s
¿p
G
cümlesi, onun aynı zamanı-
na ve şahsına cifir ile ve manasıyla işaret ettiği gibi, ehl-i
salâta ve camilere tağiyâne tecavüz edeceğini gösteriyor.
demek o istidraçlı adam, küçük bir sureyi kendiyle alâ-
kadar hisseder. Fakat, yanlış eder, komşusunun kapısını
çalar.
•
Üçüncü hâdise
: Bir rivayette, “
İslâm Deccali Hora-
san taraflarından zuhur edecek
”
(4)
denilmiş.
(5)
*G s
’p
G n
Ör
«n
¨r
dG o
ºn
?r
©n
j n
’
bunun bir tevili şudur ki: Şarkın
en cesur ve kuvvetli ve kesretli kavmi ve İslâmiyet’in en
kahraman ordusu olan türk milleti, o rivayet zamanında
Horasan taraflarında bulunup daha Anadolu’yu vatan
yapmadığından, o zamandaki meskenini zikretmekle,
süfyanî deccal onların içinde zuhur edeceğine işaret
eder.
Şualar | 941 |
B
eŞinci
Ş
ua
rahmetinden uzaklaşıp azabına
yaklaşması için azgın ve günah-
kâr kişilere verilen bir takım ola-
ğanüstü hâller ve bir takım dün-
yevî üstün makam ve mevkiler.
kavim:
millet; aralarında dil, âdet,
örf, kültür birliği olan insan top-
luluğu.
kesretli:
çokluğu olan, çok fazla.
memduh:
beğenilmiş, metholun-
muş, övülmüş.
mesken:
oturulan, ikamet olunan
yer.
nakil:
anlatma, söyleme, hikâye
etme.
rivayet:
Hz. Peygamberden nak-
ledilen hadis.
senakârâne:
sena ederek, senakâr-
lıkla, övercesine.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
Süfyanî:
Müslümanlara kötülük
eden, sefil, kötü, alçak olan kim-
se.
şark:
doğu, doğu bölgeleri.
tağiyâne:
azgın olan kimse gibi,
asi olarak.
takdir:
kıymet verme, beğenme.
tecavüz:
saldırma.
tevil:
yorumlama, yorum.
zikir:
anma, bildirme.
zuhur:
ortaya çıkma.
akîb:
bir şeyin ardından ge-
len, arkası sıra giden.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, müna-
sebetli, bağlı.
cifir:
harflere verilen sayı kıy-
meti ile geleceğe veya geçen
hâdiselere, ibarelerden tarih
veya isme dair işaretler çıkar-
mak ilmî.
deccal:
kıyamet zamanına ya-
kın meydana çıkarak fitne ve
fesada sebep olacağı, İslâmî
şeairi tahrip edeceği, tarihte
görülmemiş zulümleri nifakla
aldatarak yapacağı hadis-i şe-
riflerde belirtilmiş yalancı ve
zararlı şahıs.
ehl-i salât:
namaz kılanlar.
garip:
tuhaf, şaşılacak.
hâdise:
olay.
istidraç:
derece derece Allah’ın
1.
Yemin olsun incire ve zeytine. (Tîn Suresi: 1.)
2.
Rabbinin adıyla oku! (Alâk Suresi: 1.)
3.
Şüphesiz, insan azgınlaşır. (Alâk Suresi: 6.)
4.
Kenzü’l-Ummal, 11:216, 301; Şerhü’s-Sünne, Bağavî, 7:326.
5.
Gaybı Allah’tan başka kimse bilmez.