Şualar - page 948

şaşırmayarak kemal-i intizamla kaldırıp, iki yüz bin nevi
hayvanatına ondan erzak ve tayinatı rahmet ve hikmet
eliyle ihtiyaçlarına göre tevzi eden hadsiz kudret ve ilim
sahibi bir Mutasarrıf perde arkasında var ki, bu geniş ve
zengin mülkünde, hususan zemin tarlasında bu tasarru-
fatı yapıyor. Bu Mutasarrıf-ı Hakîm’i ve Malik-i rahîm’i
tanımayan, bu zemini, ahmak sofestaîler gibi, mahsulâ-
tıyla inkâr etmeye mecbur olur.
BEşiNCiKELiME:
(1)
o
ór
ªn
?r
G o
¬n
dn
h
’dür. Bundaki pek geniş hüccete gayet kı-
sa bir işarettir.
evet, gözümüzle görüyoruz ve aklımızla bedahetle bili-
yoruz ki, bu kâinat şehrinde ve zemin mahallesinde ve in-
san ve hayvanat kışlasında öyle bir rezzak-ı rahîm ve
Muhsin-i kerîm tasarruf ve nezaret ve terbiye eder ki,
kendi nimetlerine mukabil hamd ve şükrettirmek için, ze-
mini bir sefine-i tüccariye ve erzak getiren bir şimendifer
ve yüzündeki bahar mevsimini bir vagon tarzında yüz bin
nevi taamlarla ve memeler denilen konserve paketleriyle
doldurup, kış ahirinde erzakları biten muhtaç zîhayatlara
yetiştiren bir rezzak-ı rahîm’in işleri olduğunu, zerre ka-
dar aklı bulunan tasdik eder. Ve tasdik etmeyip inkâra
sapan, elbette zemin yüzünde vesile-i hamd ve şükran
olan bütün muntazam nimetleri ve muayyen rızıkları in-
kâr etmeye mecbur olarak ahmak bir muzır hayvan olur.
ahir:
son.
ahmak:
pek akılsız olan, sersem,
budala.
bedahet:
açıklık, aşikâr, ispata ih-
tiyaç olmayacak derecede açık-
lık.
erzak:
yiyecek, içecek, azıklar.
gayet:
son derece.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hamd:
Allah’a karşı şükran ve
memnuniyetini onu överek bildir-
me.
hayvanat:
hayvanlar.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hüccet:
delil.
inkâr:
reddetme, inanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
kemal-i intizam:
intizamın mü-
kemmel oluşu, tam ve eksiksiz
düzen.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
mahsulât:
meyveler, ürünler.
malik-i rahîm:
çok merhametli,
çok şefkatli ve her şeyin sahibi
olan Allah.
mecbur:
zorunlu olma, zorunda
kalma.
muayyen:
belirli.
Muhsin-i Kerîm:
kerem sahibi
olan ihsan edici; Allah.
mukabil:
karşılık.
muntazam:
nizamlı, intizamlı, dü-
zenli ve düzgün biçimde.
mutasarrıf:
tasarruf eden, tasar-
ruf sahibi olan, her şeyin sahibi
olan, malik.
Mutasarrıf-ı Hakîm:
her şeyin ida-
re ve tanzimi elinde olan, her şeyi
hikmetle tasarruf eden Allah.
muzır:
zararlı, zarar veren.
nevi:
çeşit, tür.
nezaret:
gözetme, bakma.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
rahmet:
şefkat, merhamet, bağış-
lama ve esirgeyicilik.
rezzak-ı rahîm:
merhametiyle
rızık veren Allah.
rızık:
Allah tarafından her canlı
için ayrılmış ve takdir edilmiş olan
nimet, yiyecek içecek ve giyecek
ile ilgili şeyler.
sefine-i tüccariye:
ticaret ge-
misi.
Sofestaî:
Allah’ı kabul etme-
mek için kâinatı ve kendi var-
lığını da inkâr eden.
şimendifer:
tren.
şükran:
iyiliğe karşı gösteri-
len iyi tavır, gönül borcu, min-
nettarlık.
şükür:
Allah’ın nimetlerine kar-
şı memnunluk gösterme, ge-
rek dil ile gerekse hâl ile Al-
lah’ı hamd etme.
taam:
yemek, yiyecek.
tarz:
biçim, şekil.
tasarruf:
bir şeyin sahibi olup
idare etme, mülkünü istediği
gibi kullanma.
tasarrufat:
tasarruflar, idare
etmeler.
tasdik:
bir şeyin veya kimse-
nin doğruluğuna kesin olarak
hükmetme.
tayınat:
erzak, yiyecek, gıda,
tayınlar, tayin edilen parça ve-
ya miktar.
terbiye:
besleyip büyütme,
yetiştirme.
tevzi:
dağıtma, herkese payı-
nı verme.
vesile-i hamd:
şükür sebebi,
hamd vesilesi.
zerre:
pek ufak parça, en kü-
çük parça.
zîhayat:
hayat sahibi.
1.
Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet Ona mahsustur ve Ona lâyıktır.
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
| 948 | Şualar
1...,938,939,940,941,942,943,944,945,946,947 949,950,951,952,953,954,955,956,957,958,...1581
Powered by FlippingBook