Meselâ, dağlar zîhayata ve insana lâzım olan bütün ma-
denleri, ilâçları ve hayata lâzım şeyleri taşıyor ve birinin
emriyle ve tedbiriyle gayet mükemmel bir hazine, bir am-
bar olduğu gibi; zemin dahi, bütün o zîhayatın erzakları-
nı bir rezzak-ı Hakîm’in kuvvetiyle yetiştiren kemal-i mi-
zan ve intizamla bir tarla, bir harman, bir matbahtır. Hat-
ta her insanın ve cismindeki her bir uzvun bir deposu ve
mahzeni, hatta bir hüceyrenin dahi bir ihtiyat mahzenci-
ği bulunması gibi, git gide tâ dâr-ı ahiretin bir mahzeni
dünyadır; ve vennetin bir tarlası ve deposu, bu âlemdeki
hüsünleri ve hasenatları ve nurları mahsul veren âlem-i
İslâmiyet ve hakikatli insaniyet; ve cehennemin bir am-
barı ise, şerleri ve çirkinleri ve küfürleri mahsul veren ve
şer olan ademden gelen ve hayır olan vücut âlemlerini
telvis eden pis maddeler, taifeler; ve yıldızların hararet
mahzeni, cehennem; ve nurlar hazinesi, bir cennettir ki,
(1)
o
ô r
«n
ÿr
G p
?p
ón
«p
H
kelimesi, bütün o hadsiz hazinelere işaretle
pek parlak bir hücceti gösteriyor.
evet, bu kelime ile ve
l
ôj/
ón
b m
Ar
Àn
T u
?o
c o
ó«/
dÉn
?n
e /
?p
ón
«p
H
cümlesiy-
le, yani “
Her şeyin anahtarı Onun elindedir,
” nihayetsiz
geniş ve hadsiz harikalı bir hüccet-i rububiyet ve vahdet,
bütün bütün kör olmayana gösterir. Meselâ, hadsiz o ha-
zine ve ambarlardan yalnız buna bak ki: Her biri bir ko-
ca ağacın veya bir parlak çiçeğin cihazatını ve mukadde-
ratının programını taşıyan küçücük mahzencikler olan
çekirdekler ve tohumların anahtarları elinde bulunan bir
Mutasarrıf-ı Hakîm, bir çekirdeğin kapıcığını “Uyan!”
Şualar | 953 |
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
kemal-i intizam:
intizamın mü-
kemmel oluşu, tam ve eksiksiz
düzen.
kemal-i mizan:
ölçünün tam ve
kusursuz oluşu, tam ölçü, mü-
kemmel ölçü.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama, müşriklik, imansızlık.
maden:
toprakta filiz denilen bi-
leşimler hâlinde bulunan, toprak
altında çıkarıldıktan sonra arıtıla-
rak kalıba dökülen madde.
mahsul:
ürün.
mahzen:
kaynak, hazine ve defi-
ne deposu.
mahzencik:
küçük mahzen, ihti-
yaç maddelerini saklayan küçük
depo.
matbah:
mutfak.
meselâ:
örneğin.
mukadderat:
Allah tarafından ezel-
de takdir olunmuş şeyler, ileride
meydana gelecek hâller ve olay-
lar, alın yazısı.
Mutasarrıf-ı Hakîm:
her şeyin ida-
re ve tanzimi elinde olan, her şeyi
hikmetle tasarruf eden Allah.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
rezzak-ı Hakîm:
bütün mahlû-
katın rızkını hikmetle veren Allah.
şer:
kötülük.
taife:
takım, güruh.
tedbir:
idare etme, çekip çevir-
me.
telvis:
bulaştırma, kirletme, pis-
letme.
uzuv:
bir canlıyı meydana getiren
parçacıklardan her biri, organ.
vahdet:
bir ve tek olma.
vücut:
var olma, varlık.
zemin:
yeryüzü.
zîhayat:
hayat sahibi.
adem:
yokluk.
âlem:
dünya, cihan.
âlem-i İslâmiyet:
İslâm âle-
mi, İslâm dünyası.
ambar:
eşya saklanan ve de-
polanan yer.
cihazat:
cihazlar, uzuvlar, or-
ganlar.
dâr-ı ahiret:
ahiret yurdu.
erzak:
yiyecek, içecek, azık-
lar.
gayet:
son derece.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek, esas.
hararet:
sıcaklık.
harika:
olağanüstü vasıflar ta-
şıyan ve hayranlık hissi uyan-
dıran.
hasenat:
güzellikler, iyilikler.
hayır:
iyilik, iyi şey.
hazine:
gömülü hâlde bulu-
nan kıymetli şeylerin bütünü,
define.
hüccet:
delil.
hüccet-i rububiyet:
Rububi-
yetin delili; Cenab-ı Hakkın bü-
tün mahlûklara muhtaç oldu-
ğu şeyleri vermesi, terbiye ve
idaresi altında bulundurması
vasfının delili.
hüceyre:
hücrecik, küçük hüc-
re.
hüsün:
güzellik.
ihtiyat:
tedbirli hareket etme.
insaniyet:
insanlık, insanlık
mahiyeti.
1.
Her hayır Onun elindedir. Yapılan her hayrı kaydeder ve karşılığını da verir.