On Beşinci Şua
Elhüccetüzzehra
iKiMaKaMdIr.
[Bu ders zahiren küçük, hakikaten pek büyük ve çok
kuvvetli ve çok geniş bir risaledir. Hem benim tefek-
kürî hayatımın, hem nurun tahkikî hayat-ı maneviye-
sinin ilmelyakin, aynelyakin ittihadından çıkan bir
meyve-i imaniye ve firdevsî bir semere-i kur’âniyedir.]
Said Nursî
Birinci Makam
Üç Kısımdır.
Yirminci Mektubun hülâsatü’l-hülâsası
üçüncü medrese-i Yusufiyede verilen dersin
BiriNCiKISMIdIr.
(1)
o
Ú/
©n
àr
°ùn
f /
¬p
Hn
h @
X
Afyon hapsinde on bir ay tecrid-i mutlakta bulundu-
ğuma dair mahkeme-i temyize yazdığım istida bahanesiy-
le otuz beş sene inzivada, hususan gecelerde dünyayı
unutmakta bulunan ve garazkârâne tarassutlarla yirmi
Şualar | 943 |
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
hayat-ı manevîye: manevî hayat,
iman ile geçmiş zaman ve gele-
cek zaman ve ahiret âlemlerine
kadar uzanan manevî hayat.
hususan: bilhassa, özellikle.
hülâsatü’l-hülâsa: hülâsanın hülâ-
sası, özünün özü.
ilmelyakin: ilim yoluyla kesin ola-
rak bilme.
inziva: bir köşeye çekilme, tek ba-
şına yaşama, dünya işlerinden vaz-
geçme, dünyadan el etek çekme.
istida: resmî makamlara bir işin
yapılmasını, yerine getirilmesini
istemek maksadıyla yazılan yazı,
dilekçe, arzuhâl.
ittihat: birleşme, birlik oluşturma.
mahkeme-i temyiz: temyiz mah-
kemesi, mahkeme kararlarının yo-
lunda verilip verilmediğini tetkik
etmekle görevli makam; Yargıtay.
makam: yer, durak.
medrese-i Yusufiye: Yusuf’un med-
resesi, Hz. Yusuf’un (a.s.) iftira, hak-
sızlık ve zulüm ile hapiste kalma-
sından kinaye olarak, iman ve
Kur’ân’a hizmetinden dolayı tev-
kif edilenlerin hapsedildiği yer ma-
nasında, hapishane.
meyve-i imaniye: imanın meyve-
si.
semere-i Kur’âniye: Kur’ân’ın mey-
vesi ve neticesi.
tahkikî: araştırma ve inceleme ile
ilgili, inandığı şeylerin aslını, esa-
sını bilerek inanma.
tarassut: gözetme, göz altında tut-
ma.
tecrid-i mutlak: hiç kimseyle gö-
rüşememek, tam bir yalnızlık.
tefekkürî: tefekküre ait, düşünce
ile ilgili.
zahiren: görünüşte.
aynelyakin:
gözle görür de-
recede inanma; bir şeyi göre-
rek ve seyrederek bilme.
bahane: vesile, sebep.
dair: alâkalı, ilgili.
firdevsî: Cennet bostanı misa-
li.
garazkârâne: garaz ve düş-
manlığa kapılarak, garazkâr-
lıkla, düşmancasına.
hakikaten: hakikat olarak, doğ-
rusu, gerçekten.
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. • Ve sadece ondan yardım dileriz.