Şualar - page 946

evet
Ayetü’l-Kübra
Şuaı otuz üç icma-ı azîmi ve küllî
hüccetleri mevcudatın heyet-i mecmuasında gösterip, her
bir hüccet-i külliyede hadsiz bürhanlara işaret ederek, baş-
ta semavat yıldızlar kelimeleriyle, arz hayvanat ve neba-
tat kelâmları ve cümleleriyle, git gide tâ kâinat mecmu-
ası, müştemilât ve mevcudat ve hudus ve imkân ve tagay-
yür hakikatlerinin kelimeleriyle Vacibü’l-Vücud’un mev-
cudiyetini ve vahdaniyetini güneş zuhurunda ve gündüz
kat’iyetinde ispat ediyor. sarsılmaz bir iman isteyen ve
dinsiz anarşistliğe karşı kırılmaz bir kılıç arayanlar,
Aye-
tü’l-Kübra
’ya müracaat etsinler.
iKiNCiKELiME:
(1)
o
?n
ór
Mn
h
’dur. Bundaki hüccete gayet kısa bir işaret şu-
dur:
Bu kâinatta her cihette bir birlik, bir vahdet görünüyor.
Meselâ, kâinat bir muntazam şehir, bir muhteşem saray
bir mücessem manidar kitap, bir cismanî ve her ayeti,
hatta her bir harfi ve her bir noktası mu’cizekâr bir kur’ân
hükmünde bulunmasıyla bir vahdet ve birlik gösterdiği gi-
bi, o sarayın lâmbası bir ve takvimci kandili bir ve ateşli
aşçısı bir ve sakacı süngeri, sucusu bir, bir, bir, bir, ..., tâ
bin birler kadar birlikleri ve vahdetleri göstermekle, “o
sarayın ve şehrin, o kitabın, o cismanî kur’ân-ı kebirin
sahibi, Hâkimi, kâtibi, Musannifi bilbedahe mevcut ve
vahit ve birdir” diye, kat’î ispat eder.
arz:
yer, dünya.
ayet:
Allah’ın varlığına delâlet eden
şey.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve kalı-
cı olan.
bilbedahe:
açıktan, aşikâr olarak.
bürhan: delil, ispat, hüccet.
Celcelûtiye:
Peygamberimiz Re-
sul-i Ekrem’in (asm) derslerine is-
tinaden, aslı cifir ve ebcet hesabı
ile alâkalı olarak Hz. Ali (ra) tara-
fından telif edilen Süryanîce bir
kasidedir.
ebed:
sonu olmayan gelecek za-
man, sonsuzluk, daimîlik.
ebedî:
sonu olmayan, daimî, sü-
rekli.
emân:
eminlik, korkusuzluk.
ezel:
başlangıcı olmayan geçmiş
zaman, öncesizlik.
ezelî:
ezel ile ilgili, öncesiz, baş-
langıçsız.
gayet:
son derece.
hadis-i şerif:
Peygamberimizden
aktarılan sözlerin genel adı.
Hâkim:
her şeye hükmeden ve
her bir şeyi hükmü altında tutan
Allah.
hamd:
methetme, övme, yücelt-
me.
hayvanat:
hayvanlar.
heyet-i mecmua:
bir şeyin tefer-
ruatına ve cüzlerine bakılmaksı-
zın bütününün gösterdiği hâl ve
manzara.
hudus:
sonradan meydana gel-
me, yok iken var edilme.
hüccet:
delil.
hüccet-i külliye:
çok geniş ve bü-
yük delil.
hürmet:
haysiyet, şeref.
icma-ı azîm:
büyük ve muazzam
bütünlük, beraberlik.
ilâh:
kendisine ibadet edinilen ve
tapınılan şey.
imkân:
var olması veya yok ol-
ması düşünülebilir olma, var ol-
ması da, yok olması da zorunlu
olmama.
kandil:
lâmba.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
kelâm:
söz, konuşma, nutuk.
Kur’ân-ı kebir:
büyük Kur’ân; kâ-
inat kitabı.
küllî:
umumî, genel, bütün olan.
mahsus:
bir şeye veya kişiye has
olan.
manidar:
nükteli, ince manalı.
mecmua:
toplanıp, biriktirilmiş,
düzenlenmiş şeylerin hepsi.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahlûklar.
mevcudiyet:
mevcut olma,
varlık.
minnet:
şükür, teşekkür et-
me.
mu’cizekâr:
mu’cizeli, mu’ci-
ze hâlinde.
muntazam:
nizamlı, intizamlı,
düzenli ve düzgün biçimde.
musannif:
tasnif eden, en gü-
zel şekilde derleyip düzenle-
yen.
mücessem:
tecessüm etmiş,
cisimlenmiş.
mülk:
sahip olunan, üzerinde
tasarruf hakkı bulunan her
şey.
müştemilât:
şümulünde olan
şeyler, içinde bulunanlar.
nebatat:
bitkiler.
semavat:
semalar, gökler.
tagayyür:
hâlden hâle geçme,
değişme, başkalaşma.
Vacibü’l-Vücud:
varlığı zarurî
ve zatî olan; varlığı başkasının
varlığına bağlı değil, kendin-
den olup ezelî ve ebedî olan
Allah.
vahdaniyet:
Allah’ın birliği ve
varlığı, Allah’ın bir oluşu.
vahdet:
birlik ve teklik.
vahit:
zatında ve sıfatlarında
tek ve yegâne olan.
zuhur:
ortaya çıkma.
1.
O birdir.
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
| 946 | Şualar
1...,936,937,938,939,940,941,942,943,944,945 947,948,949,950,951,952,953,954,955,956,...1581
Powered by FlippingBook