Fatiha-i Şerifenin Bir Muhtasar
Hülâsası
Üçüncü medrese-i Yusufiyede, muvakkat, pek
az bir zamanda tecritten temasa naklimde veri-
len yalnız bir tek dersin
iKiNCiKISMI
Hapiste nur Şakirtlerine kısacık bir ders numunesidir.
o da şudur:
Fatiha-i Şerife denizinden bir katre ve güneşindeki el-
van-ı seb’a, yani ziyasındaki yedi renginden bir tek lem’a
beyan etmeyi, namazdaki Fatiha kalbe emretti. gerçi Yir-
mi dokuzuncu Mektubun bir kısmında, hususan “na’bü-
dü” nun’undaki seyahat-i hayaliye ve
Rumuz-i Semani-
ye’
de ve
İşaratü’l-İ’caz
tefsirinde ve sair nur eczalarında
bu kudsî hazinenin çok tatlı ve güzel nüktelerini yazmışız.
Fakat o pek şirin hülâsa-i kur’âniyeden yalnız imanın rü-
künlerine ve hüccetlerine işaretini, gayet kısa bir muhta-
sar hülâsasını birinci kısımdaki tarz-ı ifade gibi, kendim
namazdaki tefekkürümü yazmasına bir cihette mecbur ol-
dum.
(1)
p
º«/
M s
ôdG p
ø '
ªr
M s
ôdG $G p
ºr
°ùp
H
kelimesini nurun iki-üç ri-
salelerine havale edip,
(2)
! o
ór
ªn
ër
dn
G
’den başlıyorum.
beyan etmek:
açıklamak, bildir-
mek, izah etmek.
cihet:
yön.
ecza:
cüzler, parçalar, kısımlar.
elvan-ı seb’a:
yedi renk.
Fatiha:
Kur’ân-ı Kerîm’in birinci
suresi.
Fatiha-i Şerife:
Fatiha Suresi.
gayet:
son derece.
gerçi:
öyle ise de, her ne kadar.
havale:
bir şeyi başkasının üstü-
ne bırakma.
hazine:
zengin ve değerli kaynak.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hüccet:
delil.
hülâsa:
bir şeyin özü, esası, özeti.
hülâsa-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın özü,
esası, özeti.
iman:
inanç, itikat.
katre:
damla.
kudsî:
mukaddes, yüce.
lem’a:
parıltı.
mecbur:
zorunlu olma, zorunda
kalma.
medrese-i Yusufiye:
Yusuf’un
medresesi, Hz. Yusuf’un (a.s.) ifti-
ra, haksızlık ve zulüm ile hapiste
kalmasından kinaye olarak, iman
ve Kur’ân’a hizmetinden dolayı
tevkif edilenlerin hapsedildiği yer
manasında, hapishane.
muhtasar:
kısaltılmış, özet.
muvakkat:
geçici.
na’büdü:
biz ibadet ederiz.
nakil:
bir yerden başka bir yere
taşıma, yer değiştirme, aktarma.
numune:
örnek.
nun:
Arap alfabesinin 25. har-
fi. Arap dilinde çoğul yapmak
için kullanılır.
nükte:
ince manalı, düşündü-
rücü söz.
rükün:
bir şeyi meydana ge-
tiren unsurlardan her biri, esas.
sair:
diğer, başka, öteki.
seyahat-i hayaliye:
hayal ile
yapılan yolculuk.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tarz-ı ifade:
ifade tarzı, söyle-
yiş, anlatış şekli.
tecrit:
bir kişinin başka bir in-
san veya nesneyle olan ilişki-
sini kesme.
tefekkür:
derin düşünme; eş-
yanın hakikatini, yaratıcının
sırlarını kavramak ve ibret al-
mak için zihnen ve kalben dü-
şünme.
tefsir:
Kur’ân-ı Kerîm’i açıkla-
mak maksadıyla yazılan ki-
tap.
temas:
ilişkide bulunma, ko-
nuşma.
ziya:
ışık, aydınlık, nur, par-
laklık.
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. (Fatiha Suresi: 1.)
2.
Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Allah’a mahsustur. (Fatiha Sure-
si: 2.)
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
| 960 | Şualar