istilâ etmek için değil, belki fitneyi uyandırmak ve insan-
ları baştan çıkarmak içindir. Ve bindiği merkebi ve hıma-
rı ise, ya şimendiferdir ki, bir kulağı ve bir başı cehennem
gibi ateş ocağı, diğer kulağı yalancı cennet gibi güzelce
tezyin ve tefriş edilmiş. düşmanlarını ateşli başına, dost-
larını ziyafetli başına gönderir. Veyahut onun eşeği, mer-
kebi, dehşetli bir otomobildir veya tayyaredir veyahut…
(sükût lâzım!)
oNSEKiZiNCiMESELE
rivayette var ki, “
Ümmetim istikametle gitse, ona bir
gün var
.”
(1)
Yani
(2)
m
án
æ°n
S n
?r
dn
G o
?o
QGn
ór
?p
e n
¿Én
c m
?r
ƒn
j /
‘
ayetinin sır-
rıyla, bin sene hâkimâne ve mükemmel yaşayacak. eğer
istikamette gitmezse, ona yarım gün var. Yani ancak beş
yüz sene kadar hâkimiyeti ve galibiyeti muhafaza eder.
(3)
r
ºn
?r
Yn
G *n
G
, bu rivayet kıyametten haber vermek değil,
belki İslâmiyet’in galibâne hâkimiyetinden ve hilâfetin sal-
tanatından bahseder ki, ayn-ı hakikat ve bir mu’cize-i gay-
biye olarak aynen öyle çıkmış. Çünkü hilâfet-i Abbasiye-
nin ahirinde, onun ehl-i siyaseti istikameti kaybettiği için,
beş yüz sene kadar yaşamış. Fakat ümmetin heyet-i
mecmuası ise, istikameti kaybetmediğinden, Hilâfet-i os-
maniye imdada gelip, bin üç yüz sene kadar hâkimiyeti
devam ettirmiş. sonra osmanlı siyasiyyunları dahi isti-
kameti muhafaza edemediğinden, o da ancak (hilâfetle)
beş yüz sene yaşayabilmiş. Bu hadisin mu’cizâne
Şualar | 931 |
B
eŞinci
Ş
ua
hilâfet:
hilâfet makamı, halifelik,
İslâm devlet reisliği.
hilâfet-i abbasiye:
Abbasilere ait
hilâfet, Abbasiler dönemindeki hi-
lâfet.
hilâfet-i osmaniye:
Osmanlılar
dönemindeki hilâfet.
imdat:
yardım.
istikamet:
doğruluk; inanç, dü-
şünce, niyet, tutum ve davranışta
Allah’ın rızasına uygun olarak doğ-
ru yol üzere olma.
istilâ etmek:
ele geçirmek, kap-
lamak, yayılmak.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah ta-
rafından tayin edilen bir vakitte
yıkılıp mahvolması.
merkep:
binilen vasıta, binilen
şey, binek.
mesele:
konu.
mu’cizâne:
mu’cizeli bir şekilde.
mu’cize-i gaybiye:
gayba ait mu’ci-
ze; zamanı gelince ortaya çıkan
ve gaybî olarak haber verilen
mu’cize.
muhafaza:
koruma.
rivayet:
Hz. Peygamber’den nak-
ledilen hadis.
saltanat:
sultanlık, padişahlık, hü-
kümdarlık.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dikkat
ve tecrübe ile anlaşılan en ince
yanı.
siyasiyyun:
siyasîler, siyasetçiler,
politikacılar.
sükût:
susma, sessiz kalma.
şimendifer:
tren.
tayyare:
uçak.
tefriş:
serme, yayma, döşeme.
tezyin:
süsleme, ziynetlendirme.
ümmet:
Müslümanların tamamı;
bütün Müslümanlar.
ahir:
son.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümle-
si.
ayn-ı hakikat:
hakikatın aslı,
gerçeğin tâ kendisi.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehl-i siyaset:
ülkenin idare-
siyle meşgul olanlar, siyaset
adamları, politikacılar.
fitne:
karışıklık, bozgunculuk,
azgınlık.
galibâne:
galip gelmiş gibi, ga-
lip sıfatıyla.
galibiyet:
üstünlük, üstün gel-
me, yenme, mağlûp etme.
hadis:
Hz. Muhammed’e (a.s.m.)
ait söz, emir, fiil veya Hz. Pey-
gamberin onayladığı başkası-
na ait söz, iş veya davranış.
hâkimâne:
hükmedercesine.
hâkimiyet:
hâkim oluş, hük-
mediş, egemenlik.
heyet-i mecmua:
bir şeyin te-
ferruatına ve cüzlerine bakıl-
maksızın bütününün göster-
diği hâl ve manzara.
hımar:
merkep, eşek.
1.
EbuDavud, Melâhim: 18; Müsned, 1:170, 4:193. Süyûti, el-HavililFetavi, 2:248; Bursevi, Tef-
siri’l-Ruhü’l-Beyan, 4:262.
2.
Sizin gününüzle bin sene kadar uzun olan kıyamet gününde (Secde Suresi: 5.)
3.
En iyi Allah bilir.