ve din derslerinden tecerrüt eden maarifi rehber edip, ta-
mimine şiddetle çalışır demektir.
SEKiZiNCiMESELE
rivayetler,
Deccalin dehşetli fitnesi İslâmlarda olacağı-
nı
(1)
gösterir ki, bütün ümmet istiaze etmiş.
(2)
*G s
’p
G n
Ör
«n
¨r
dG o
ºn
?`r
©n
j n
’
bunun bir tevili şudur ki: İslâmla-
rın deccali ayrıdır. Hatta bir kısım ehl-i tahkik İmam-ı
Ali’nin (
rA
) dediği gibi demişler ki: onların deccali süf-
yandır. İslâmlar içinde çıkacak, aldatmakla iş görecek. kâ-
firlerin Büyük deccali ayrıdır.
(3)
Yoksa Büyük deccalin
cebir ve ceberut-i mutlakına karşı itaat etmeyen şehit olur;
ve istemeyerek itaat eden, kâfir olmaz, belki günahkâr da
olmaz.
doKuZuNCuMESELE
rivayetlerde,
vukuat-ı Süfyaniye ve hadisat-ı istikbali-
ye Şam’ın etrafında ve Arabistan’da tasvir edilmiş
.
(4)
r
ºn
?`r
Yn
G *n
G
, bunun bir tevili şudur ki: Merkez-i hilâfet
eski zamanda Irak’ta ve Şam’da ve Medine’de bulundu-
ğundan, raviler kendi içtihatlarıyla, daimî öyle kalacak gi-
bi mana verip, merkez-i hükûmet-i İslâmiye yakınlarında
tasvir etmişler, “Halep ve Şam” demişler. Hadisin müc-
mel haberlerini, kendi içtihatlarıyla tafsil etmişler.
ahirzaman:
dünyanın son zama-
nı ve son devresi, dünya hayatı-
nın kıyamete yakın son devresi.
allahü a’lem:
Allah bilir.
ceberut-i mutlak:
tam bir zorba,
diktatör.
cebir:
zor, zorlama, baskı yapma.
daimî:
sürekli, devamlı.
deccal:
kıyamet zamanına yakın
meydana çıkarak fitne ve fesada
sebep olacağı, İslâmî şeairi tahrip
edeceği, tarihte görülmemiş zu-
lümleri nifakla aldatarak yapaca-
ğı hadis-i şeriflerde belirtilmiş ya-
lancı ve zararlı şahıs.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehl-i tahkik:
gerçeği araştıranlar,
gerçeğin peşinden gidenler.
fitne:
azgınlık, baştan çıkarma, az-
dırma.
gayp:
gizli olan, görünmeyen şey-
ler ve âlemler.
günahkâr:
günahlı, günah işleyen,
günah işlemiş.
hadis:
Hz. Muhammed’e (a.s.m.)
ait söz, emir, fiil veya Hz. Pey-
gamberin onayladığı başkasına ait
söz, iş veya davranış.
hâdisat-ı istikbaliye:
gelecekte
meydana gelecek olaylar.
istiaze:
euzü billâhi mineşşeytâ-
nirracîm veya neüzübillâh (kovul-
muş, lânetlenmiş şeytandan Al-
lah’a sığınırım) diyerek Allah’ın ko-
rumasına ve yardımına sığınma.
itaat:
söz dinleme, boyun eğme,
emre uygun hareket etme.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
maarif:
eğitim bakanlığı.
merkez-i hilâfet:
halifeliğin mer-
kezi, halifelik makamının bulun-
duğu yer.
merkez-i hükûmet-i İslâmiye:
İs-
lâm hükümet merkezi.
mesele:
konu.
mücmel:
öz olarak anlatılmış, kı-
sa ve az sözle ifade edilmiş, öz,
özet.
ravi:
hadis ve haberi başkalarına
aktaran kimse, Hz. Peygamber-
den işittiği hadisi başkalarına ak-
taran kimse.
rehber:
yol gösteren, kılavuz.
rivayet:
Hz. Peygamber’den
nakledilen hadis.
Süfyan:
ahirzamanda gelece-
ği ve ümmetin karanlık gün-
ler yaşamasına sebep olacağı
sahih hadislerde bildirilen deh-
şetli, dinsiz ve münafık şahıs.
şehit:
Allah’ın ve yüce dininin
adını yüceltme uğrunda canı-
nı feda ederek savaşta vuru-
lup ölen Müslüman.
tafsil:
etraflıca bildirme, uzun
uzadıya anlatma, açıklama.
tamim:
umumîleştirme, yay-
ma, herkese duyurma.
tasvir:
bir şeyi yazıyla veya
başka ifade tarzlarıyla anlat-
ma.
tecerrüt:
soyunma, soyutlan-
ma, uzak olma.
tevil:
yorumlama, yorum.
ümmet:
Müslümanların tama-
mı; bütün Müslümanlar.
vukuat-ı Süfyaniye:
İslâm
deccali olan Süfyanla ilgili olay-
lar.
1.
Süyutî, el-ÖrfîVa'difîAhbari’l-Mehdî, 2:233, 334.
2.
Gaybı Allah’tan başka kimse bilmez.
3.
Ahmed Zeynî Dahlan, Fütuhatü’l-İslâmiye, s. 294; Berzencî, el-İşaafîEşrati’s-Saa, s., 95-99.
4.
En iyi Allah bilir.
B
eŞinci
Ş
ua
| 924 | Şualar