Şualar - page 915

Üçüncü Nokta
İki nüktedir.
Birincisi
: teşbihler ve temsiller suretinde rivayet edi-
len bir kısım hadisler, mürur-i zamanla avamın nazarın-
da hakikat telâkki edildiğinden, vakıa mutabık çıkmıyor;
ayn-ı hakikat olduğu hâlde, vakıa mutabakatı görünmü-
yor.
Meselâ, Hamele-i Arş gibi, arzın hamelesinden olan
“sevr” ve Hut” namında ve misalinde iki melâike,
(1)
ko-
ca bir öküz ve pek büyük bir balık tasavvur edilmiş.
İkincisi
: Bir kısım hadisler, İslâmların ekseriyeti nok-
tasında veya hükûmet-i İslâmiyenin veya merkez-i hilâfe-
tin nokta-i nazarında vürut ettiği hâlde, umum ehl-i dün-
yaya şamil zannedilmiş ve bir cihette hususî bulunduğu
hâlde, küllî ve âmm telâkki edilmiş.
Meselâ, rivayette vardır ki: “
Bir zaman gelecek, Allah
Allah diyen kalmayacak
.”
(2)
Yani, “zikirhaneler kapana-
cak ve türkçe ezan ve kamet okunacak” demektir.
Dördüncü Nokta
Ecel ve mevt gibi umur-i gaybiye çok hikmet ve masla-
hat cihetiyle gizli kaldığı misillü, dünyanın sekeratı ve
mevti ve nev-i beşerin ve cins-i hayvanın eceli ve vefatı
olan kıyamet dahi çok maslahatlar için gizlenilmiş.
evet, eğer ecel vakti muayyen olsaydı, yarı ömür gaf-
let-i mutlaka içinde ve yarıdan sonra darağacına asılmak
Şualar | 915 |
B
eŞinci
Ş
ua
ler.
Hamele-i arş:
arşı taşıyan dört
büyük melek. (İsrafil, Cebrail, Mi-
kâil, Azrail.).
hikmet:
İlâhî gaye, gizli sebep,
fayda.
hususî:
özel.
hut:
büyük balık.
hükûmet-i İslâmiye:
İslâm hükü-
meti.
kamet:
farz namazlara başlama-
dan önce “kad-kameti’s-salâh”
cümlesinin ilâvesiyle okunan ezan.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah ta-
rafından tayin edilen bir vakitte
yıkılıp mahvolması.
küllî:
umumî, genel, bütün olan.
maslahat:
fayda, maksat.
melâike:
melekler.
merkez-i hilâfet:
halifeliğin mer-
kezi, halifelik makamının bulun-
duğu yer.
meselâ:
örneğin.
mevt:
ölüm.
misal:
örnek.
misillü:
gibi, benzeri.
muayyen:
belirli.
mutabakat:
uyma, uygunluk, bir-
birini tutma.
mutabık:
uygun.
mürur-i zaman:
zamanın geçme-
si, zaman aşımı; zamanla.
nam:
ad.
nazar:
bakış, nezdinde.
nev-i beşer:
insanoğlu, insanlar.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
nokta-i nazar:
görüş açısı, bakış
açısı; görüş, fikir.
nükte:
ince manalı, düşündürücü
söz.
rivayet:
Hz. Peygamberin hadis-
lerinin nakledilmesi.
sevr:
öküz, boğa.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şamil:
içine alan, kapsayıcı.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şekil-
lendirme, tasarlama.
telâkki:
anlama, kabul etme.
temsil:
benzetme, misal getirme.
teşbih:
benzetme.
umum:
bütün.
umur-i gaybiye:
gaybî işler, Allah
ve Onun bildirdiği kişiler dışında
hiç kimsenin bilmediği işler.
vakıa:
vuku bulan, olan şey.
vefat:
ölme.
vürut:
gelme, ulaşma.
zikirhane:
zikir yeri, zikir yapılan
yer.
âmm:
genel, umumî.
arz:
yer, dünya.
avam:
kültürlü, yüksek taba-
kadan olmayan; cahil halk ta-
bakası.
ayn-ı hakikat:
hakikatin aslı,
gerçeğin tâ kendisi.
cihet:
yön.
cins-i hayvan:
hayvan cinsi.
darağacı:
idama mahkûm
olanların asıldıkları sehpa, dâr.
ecel:
her canlının Allah tara-
fından takdir edilen ölüm vak-
ti.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı,
dünya adamı, ahireti düşün-
meyen.
ekseriyet:
çoğunluk.
gaflet-i mutlaka:
nefsine ve
hevesatına uyarak Allah’ı ve
emirlerini unutma; iman ve İs-
lâmdan, hak ve hakikatten ga-
fil olma.
hadis:
Hz. Muhammed’e (a.s.m.)
ait söz, emir, fiil veya Hz. Pey-
gamberin onayladığı başkası-
na ait söz, iş veya davranış.
hakikat:
gerçek.
hamele:
taşıyanlar, kaldıran-
lar, hamil olanlar, yüklenen-
1.
Beyhakî, s. 433; Süyutî, 6:124, 261.
2.
Müslim, 1:131; Müsned, 3:107, 201, 268; Kenzü’l-Ummal, 14:227, 228; Hâkim, Müstedrek,
4:494.
1...,905,906,907,908,909,910,911,912,913,914 916,917,918,919,920,921,922,923,924,925,...1581
Powered by FlippingBook