iştiyakla bu risalelerden istifadeye başladım. Bunlarla pek
yakından alâkadar olduğum hâlde, içinde ne halkı hükû-
met aleyhine teşvik ve ne de emniyeti bozacak ve gizli bir
cemiyet kurmaya dair hiçbir şey görmediğim gibi, üsta-
dımdan da gerek Mehdîliğe ve mücedditliğe ve gerekse
bu hareketlere dair hiçbir şey işitmedim. risale-i nur’un
ve üstadımın ve biz talebelerin yegâne gaye ve hizmeti-
miz, İslâmiyet’e, hususan türk milletine iman ve ahlâk ci-
hetinde kudsî bir hizmettir. elbette risale-i nur’a ve ha-
dimlerine bu hizmetleri için ilişmemek lâzımdır. Bizim ga-
ye ve maksadımız budur. Başka hiçbir şey değildir. Ve bu
vazifemiz de rıza-i İlâhî içindir. zaten böyle bir kudsî va-
zifeyi dünyaya ve dünya menfaatine alet ederek yapma-
yız ve tenezzül etmeyiz. Böyle, kalbinde iman ve ahiret
meşgalesinden başka hiçbir dünyevî maksat ve gaye bu-
lunmayan halis nur Şakirtlerine iddia makamının hiçbir
zaman hatırıma gelmeyen “gizli cemiyet kurmak” itham-
larına tahammül edemiyoruz.
İşte, muhterem heyet-i hâkime, sizin biz risale-i nur
talebelerinin gaye ve maksatlarını ve mahiyetlerini anla-
dığınıza ve iddia makamının bize isnat ettiği suçlarla alâ-
kamızın olmadığına kanaat getirdiğinize inanıyoruz. Bu
vesile ile yüksek mahkemenizden ve vicdanlarınızdan ki-
taplarımızın serbest olarak iadesini ve kendimizin bera-
atini talep ederiz.
Afyon Ceza evinde Mevkuf
emirdağlı
Halil Çalışkan
Şualar | 907 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
taarruzlara karşı dini yorumlayıp
kuvvetlendiren büyük âlim.
r
ıza-i İlâhî: Allah’ın rızası, hoşnut-
luğu.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tahammül:
zora dayanma, kötü
ve güç durumlara karşı koyabil-
me, katlanma.
talebe:
öğrenci.
tenezzül:
kendine aykırı düşen
bir işi veya durumu kabul etme,
alçalma.
vazife:
görev.
yegâne:
biricik, tek, yalnız.
ahiret:
dünya hayatından son-
ra başlayıp ebediyen devam
edecek olan ikinci hayat.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, müna-
sebetli, bağlı.
aleyh:
karşı, karşıt.
cemiyet:
topluluk, birlik.
cihet:
yön.
dair:
alâkalı, ilgili.
dünyevî:
dünyaya ait.
emniyet:
güvenlik, kanun ve
nizam hâkimiyetinin sağlan-
ması.
hadim:
hademe, hizmetçi.
halis:
samimî, her amelini yal-
nız Allah rızası için işleyen.
hususan:
bilhassa, özellikle.
iddia makam
ı: mahkemede
bir hakkın sabit olduğunu da-
va eden, savcı.
iman:
inanç, itikat.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
iştiyak:
aşırı isteme, çok fazla
arzu etme.
itham:
suç isnat etme, suçla-
ma.
kudsî:
mukaddes, yüce.
maksat:
gaye.
Mehdî:
hadislere göre ahirza-
manda tevhidi esas alarak ima-
nı muhafaza edip İslâmiyeti
hurafelerden ve bid’alardan
arındırarak zamanın anlayışı-
na göre yenileyecek olan âlim
ve önder zat.
menfaat:
fayda.
meşgale:
iş güç, iş, uğraş, meş-
guliyet, meşgul olunan şey.
müceddit:
hadis-i şerifle, her
asır başında geleceği müjde-
lenen dinin yüksek hizmetkâ-
rı; dine yeni bir tarzla yakla-
şan, asrın şartlarına göre ve
ortaya atılan yeni şüphe ve