Şualar - page 902

hIfZIBaYraM’INMÜdafaaSIdIr
Afyon Ağır Ceza Mahkemesine!
dinî hissiyatı alet ederek devletin emniyetini ihlâle te-
şebbüsten sanık İslâm âlimi Bediüzzaman’ın, millet ve
memlekete çok faydalı hakaik-ı kur’âniye ve imaniyeyi
ders veren eserlerinden okumaklığımı; din ve iman cihe-
tinde çok istifade ederek ahlâk-ı kur’âniyeyi tahsilime
amil olan bu derslerden bazı tanıdıklara da –talebi üzeri-
ne– millî bir şiarımız olan ders-i imaniye ve terbiye-i dini-
ye ve ahlâkiyeyi tahsillerine sebep olmak hayrına nailiyet
arzusuyla vermekliğimi ve temin etmekliğimi ve bazı ta-
nıdıkların dostâne veya ilmî mahiyetindeki mektupları ad-
resime göndermelerini bahane ederek mumaileyhe suç
ortağı göstermektedir. sebeb-i ithamı olan bu meselele-
re itiraz ederim ki:
1.
üzerinden muhakeme geçen, beraat ettirilip müel-
lifine iade edilen ve bütün İslâm ve memleket ulemasının
takdir ve tasvibine mazhar olan risale-i nur’u; iddia ma-
kamının üzerinde durduğu şekilde bir fikr-i mefsedetle
okumadığım gibi, her risalesini de baştan başa kur’ân’ın
bir mühim tefsiri olup insanları ahlâken yükseltmeye, fa-
zilet sahibi kılmaya, milletleri uçuruma yuvarlanmaktan
kurtarmaya vesile olan İslâmî dersi ve dinî terbiyeyi mü-
essir bir surette ders verip millet ve memlekete, hatta be-
şeriyete manen en büyük yardım ve iyilikleri yapan bir
eser olarak gördüğümden din ve imanımı muhafaza ve
taallüm maksadıyla okumayı ve bazı kimselere vermeyi
ahlâken:
ahlâk bakımından, ah-
lâkça.
ahlâk-ı Kur’âniye:
Kur’ân ahlâkı.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim adamı.
amil:
sebep, etken.
arzu:
bir şeye karşı duyulan istek,
heves.
bahane:
asıl sebebi gizlemek için
ileri sürülen uydurma sebep.
beraat:
temize çıkma; bir davanın
neticesinde suçsuz olduğu anla-
şılma.
beşeriyet:
beşerîlik, insanlık.
cihet:
yön.
ders-i imaniye:
imana dair verilen
ders.
dostâne:
dostlukla, dostça.
emniyet:
güvenlik, kanun ve ni-
zam hâkimiyetinin sağlanması.
faide:
fayda.
fazilet:
değer, meziyet, iman ve
irfan itibarıyla olan yüksek derece.
fikr-i mefsedet:
bozuk olan fikir,
ifsat eden fikir, düşünce.
hakaik-ı imaniye:
imana ait ha-
kikatler, imanî gerçekler.
hakaik-ı Kur’âniye:
Kur’ân ait
olan ve ondan gelen gerçekler.
hissiyat:
hisler, duygular.
iade:
geri verme.
iddia makamı:
mahkemede bir
hakkın sabit olduğunu dava eden,
savcı.
ihlâl:
bozma, zarar verme.
ilmî:
ilim ile ilgili, ilme dair.
iman:
inanç, itikat.
istifade:
faydalanma, yararlanma.
itiraz:
bir mahkemenin görüş ve
kararına karşı bir görüş öne sürü-
lerek değiştirilmesini isteme.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası, ta-
biatı, niteliği.
maksat:
gaye.
manen:
iç varlık bakımından, duy-
guca, gönülce, yürekçe, ruhça,
mana itibarıyla, manaca.
mazhar:
nail olma, şeref-
lenme.
mesele:
önemli konu.
millî:
millete ait, ulusal.
muhafaza:
koruma.
muhakeme:
bir dava ile ilgili
tarafların hâkim huzuruna çık-
maları, duruşma.
mumaileyh:
ismi geçen, bah-
sedilen.
müdafaa:
savunma.
müellif:
eser telif eden, yazan.
müessir:
tesirli.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
nailiyet:
nail olma hâli; mu-
rada erme, maksada ulaşma,
ele geçirme.
sebeb-i itham:
suçlama se-
bebi.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şiar:
ayırt edici alâmet, sem-
bol.
taallüm:
öğrenme, belleme.
tahsil:
ilim öğrenme, bilgi
edinme, öğrenim.
tahsil:
ilim öğrenme, bilgi
edinme, öğrenim.
takdir:
kıymet verme, be-
ğenme.
talep:
istek, dilek.
tasvip:
münasip görme, uy-
gun bulma, uygun sayma.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakı-
mından izahı, açıklaması.
temin:
sağlama.
terbiye-i ahlâkiye:
ahlâk ter-
biyesi, ahlâkla ilgili terbiye.
terbiye-i diniye:
dinî eğitim,
dinle ilgili terbiye.
teşebbüs:
girişim, bir işi yap-
mak için harekete geçme.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim
sahipleri.
vesile:
aracı, vasıta.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 902 | Şualar
1...,892,893,894,895,896,897,898,899,900,901 903,904,905,906,907,908,909,910,911,912,...1581
Powered by FlippingBook