Şualar - page 901

kuvvetinin hizmetinden, hakikatte daha mühim iken ve
takdire ve iltifata daha lâyık iken, sû-i tefsire uğratılarak
âdeta bir ecnebi rejimi hesabına kasten hareket eder gibi
bizleri tevkif ve muhakemelere verip, işimizi, gücümüzü
ayaklar altında bırakmak ve bîçare evlât ve ıyalimizi peri-
şan edip ağlatmak hangi demokrasi kanunlarıyla, hangi
yeminli ve yümünlü âdil hâkimlerin vicdanî ve âdilâne ka-
rarlarıyla kabil-i teliftir? Mahkemenizden ve vicdanınızdan
soruyorum. Ve büyük ve âdil türk milleti ve onun âlî
meclisi namına icra-i adalet eden muhterem mahkeme-
nizden, pek çok fevaidi ve menafii meydanda olup inkâr
edemediğimiz bu eserlerin serbestiyetini ve bizim de be-
raatimizi talep ediyorum.
Afyon Ceza evinde Mevkuf
safranbolulu
Mustafa Osman
FAEB
Şualar | 901 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
sedilmiş, tutuklu.
muhakeme:
iki tarafı dinleyip hü-
küm verme, hâkimin tarafları din-
leyip hüküm vermesi, yargılama.
muhterem:
saygı değer, hürmete
lâyık, saygın.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
nam:
ad.
rejim:
idarede tutulan yol, yö-
netme tarzı, düzenleme biçimi.
serbestiyet:
serbestlik, rahat ve
serbest olma hâli.
sû-i tefsir:
yanlış yorumlama.
takdir:
kıymet verme, beğenme.
talep:
isteme, dileme.
tevkif:
cezaî tahkikat sırasında,
zanlının mahkeme kararına kadar
geçici olarak hapsedilmesi; tutuk-
lama.
vicdan:
insanın içindeki iyiyi kö-
tüden ayırabilen ve iyilik etmek-
ten lezzet duyan ve kötülükten
elem alan manevî bir his.
vicdanî:
vicdanla, kalbî his ile ilgili,
vicdana ait.
yümün:
uğur, bereket.
zabıta:
şehir güvenliğini sağla-
makla vazifeli bulunan idare, po-
lis.
âdeta:
sanki.
âdil:
adaletli olan, doğruluk
gösteren.
âdilâne:
adaletli olana yakışır
bir surette, doğrulukla, âdilce-
sine.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
beraat:
temize çıkma; bir da-
vanın neticesinde suçsuz ol-
duğu anlaşılma.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
demokrasi:
halk hâkimiyetine
dayanan, temel hak ve hürri-
yetleri, eşitliği sağlayan yöne-
tim.
ecnebi:
yabancı, başka millet-
ten olan.
evlât:
veletler, çocuklar.
fevait:
faydalar, menfaatler.
hakikat:
gerçek, asıl, esas.
ıyal:
bir kimsenin geçindir-
mekle yükümlü, mükellef ol-
duğu kimseler.
icra-i adalet:
adaletin yerine
getirilmesi.
iltifat:
güler yüzle muamele,
nazik davranma, gönlü hoş
etme, teveccüh etme, iyilik
etme.
inkâr:
reddetme, inanmama,
kabul ve tasdik etmeme.
kabil-i telif:
uzlaştırılabilir ve
bağdaştırılabilir olan, münasip-
lik.
kanun:
yasa.
kasten:
bile bile, isteyerek, ka-
sıtlı olarak.
lâyık:
uygun, yakışır, müna-
sip.
meclis:
milletvekillerinin oluş-
turduğu topluluk ve bu toplu-
luğun bulunduğu bina.
menafi:
menfaatler, faydalar,
yararlar, çıkarlar.
mevkuf:
tevkif edilmiş, hap-
1...,891,892,893,894,895,896,897,898,899,900 902,903,904,905,906,907,908,909,910,911,...1581
Powered by FlippingBook