hakikat ve saffetin bu tarz-ı beyanı size kanaat vermediy-
se, bize ne şekil isterseniz ceza veriniz. lâkin, unutmayı-
nız ki, bugün altı yüz milyon insanın mensubiyetini taşı-
dığı Hazret-i İsa (
As
), zamanının idarecileri tarafından sırf
insanlığın saadeti için kalbi çarptığı ve emanet-i tebliği ha-
mil bulunduğu sebeplerle, “adî bir hırsız gibi” idama mah-
kûm edilmişti. Biz, hür söylediğimizden dolayı maruz ka-
lacağımız bu mahkûmiyeti iftiharla karşılayacağız ve sa-
dece
(1)
o
?«/
c n
ƒr
dG n
ºr
©p
fn
h *G Én
æ o
Ñ°r
ùn
M
nidasıyla dergâh-ı kadiü’l-
Hacat’a el açacağız.
Afyon Ceza evinde Mevkuf or-
taklar Bucağından
Ahmed Feyzi Kul
FAEB
Şualar | 893 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
adî:
bayağı, aşağı, değersiz.
dergâh-ı Kadiü’l-Hacat:
Bütün
ihtiyaçları, dilekleri yerine ge-
tiren İlâhî dergâh, kapı.
emanet-i tebliğ:
tebliğ ema-
neti.
hakikat:
gerçek.
hamil:
taşıyan, götüren.
iftihar:
gurur, övünme.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
mahkûm:
bir mahkemece hü-
küm giymiş, hükümlü.
mahkûmiyet:
hüküm giyme,
hükümlülük.
maruz:
bir şeyin etkisi ve tesiri
altında bulunma.
mensubiyet:
mensup olma,
bağlı oluş.
mevkuf:
tevkif edilmiş, hap-
sedilmiş, tutuklu.
nida:
ses, seslenme, çağırma.
saadet:
mutluluk.
saffet:
saflık, hâlislik, temizlik,
her türlü hile şeytanlıktan
uzak olma.
tarz-ı beyan:
açıklama ve söy-
leme şekli.
1.
Allah bize yeter. O ne güzel vekildir. (Al-i İmran Suresi: 173.)