sisteminde, “Medresetüzzehra” namında Van vilâyetinde
temeli atılıp eski Harb-i Umumî münasebetiyle geri kalan
Şark dârülfünununa İttihat ve terakki Hükûmeti on do-
kuz bin altın lira verdiği gibi, yirmi dört sene evvel Cum-
huriyet Hükûmeti de üstadımın dârülfünununa yüz altmış
üç mebusun tasdikiyle yüz elli bin lira tahsisat verilmesini
kabul etmeleridir. Bu yüksek üstadın tek başıyla Camiü’l-
ezher gibi binler hocaların teşebbüsüyle vücuda gelecek
bir medrese-i kübrayı vücuda getirmeye yakın muvaffak
olması gösteriyor ki; vatanperverler ve milliyetperverler
dahi, medrese ulemalarıyla beraber bu üstadımı takdir ve
tahsin etmeleri lâzım ve elzemdir. Biz de, böyle bir üstat
elimize geçtiği için, her zahmet ve meşakkate tahammü-
le karar vermişiz. Füyuzat-ı ilmiyesiyle ve yüz otuza varan
asar-ı kudsiyesinin hakaikıyla, beni ilim ve iman yolunda
terakki ettiren bu mümtaz allâme-i zamana sonsuz bir var-
lıkla hürmetim vardır. Bu hürmetim ebede kadar inşaal-
lah gidecektir.
İddia makamının beni suçlandırmak istediği ve aylar-
dan beri tetkikat ve taharriyat neticesinde hakikatine va-
sıl olamadığı “dini ve dinî hissiyatı alet ederek devletin
emniyetini ihlâl edecek bir gizli cemiyet”in ne vücudu var
ve ne de böyle bir cemiyetle alâkamız vardır. Yegâne alâ-
kamız, hükûmet-i cumhuriyenin kanunları muvacehesin-
de, en çetin imtihanlarda, en yüksek ehl-i vukuf heyetler
tarafından icap eden hürmeti görmüş ve salâhiyettar
mahkemelerde beraat kazanmış risale-i nur’lardır. Bu
ise, vatana ve millete ihanet değil, doğrudan doğruya
alâka:
ilgi, ilişki. bağ.
allâme-i zaman:
zamanın allâ-
mesi, zamanın ilmî seviyesi en
yüksek olan büyük âlimi.
âsâr-ı kudsiye:
kudsî eserler, yüce
belirtiler, izler.
beraat:
temize çıkma; bir davanın
neticesinde suçsuz olduğu anla-
şılma.
cemiyet:
topluluk, birlik.
cumhuriyet:
siyasî mekanizması
seçimle kurulan, adalet ve huku-
kun üstünlüğüyle temel hak ve
hürriyetleri sağlamayı amaçlayan
idare şekli.
dârülfünun:
üniversite.
ebed:
sonu olmayan gelecek za-
man, sonsuzluk, daimîlik.
ehl-i vukuf:
bir mesele hakkında
bilgi ve yetki sahibi olanlar, hâ-
kimler.
elzem:
daha (en, pek) lâzım, lü-
zumlu, gerekli.
emniyet:
güvenlik.
füyuzat-ı ilmiye:
ilmin verdiği fe-
yizler, bereketler.
hakaik:
hakikatler, doğrular, ger-
çekler.
hakikat:
gerçek, asıl, esas.
Harb-i umumî:
genel harp,
umumî savaş; 1914-1918 yılları
arasında cereyan eden Birinci
Dünya Savaşı.
heyet:
bir topluluğu meydana ge-
tiren kişilerin bütünü, komite.
hissiyat:
hisler, duygular.
hükümet-i cumhuriye:
cumhuri-
yet hükümeti. cumhuriyet idaresi.
hürmet:
riayet, ihtiram, saygı.
icap:
gerekme hali, gerekli olma.
İddia makamı:
mahkemede bir
hakkın sabit olduğunu dava eden,
savcı.
ihanet:
hainlik, kötülük etme.
ihlâl:
bozma, zarar verme.
iman:
inanç, itikat.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
İttihat ve Terakki:
ikinci meşru-
tiyet’in ilanından sonra iktidarı ele
geçiren parti.
medrese-i kübra:
büyük med-
rese.
MedresetüzZehra:
Bediüzza-
man’ın doğuda (Van) yapılmasını
idarecilere teklif ettiği, fen ilimle-
riyle din ilimlerinin birlikte okutul-
masını düşündüğü üniversite.
meşakkat:
zahmet, sıkıntı, güçlük,
zorluk.
milliyetperver:
milletini seven,
ulusçu, milliyetçi.
muvacehe:
ön, karşı.
muvaffak:
başaran, başarmış, ba-
şarılı.
mümtaz:
ayrıcalılklı, seçkin.
münasebet:
vesile, -dan dolayı.
nam:
ad.
salâhiyetdâr:
salâhiyetli, yet-
kili.
şark:
Doğu bölgeleri, Doğu
Anadolu.
tahammül:
zora dayanma,
kötü ve güç durumlara karşı
koyabilme, katlanma.
taharriyat:
araştırmalar, ara-
malar, incelemeler, tahkik et-
meler.
tahsin:
beğenme, güzel
bulma.
tahsisat:
bir kimse ve daire
için ayrılmış para, ödenek.
takdir:
kıymet verme, be-
ğenme.
tasdik:
onaylama.
terakki:
yükselme, ilerleme.
teşebbüs:
girişim, bir işi yap-
mak için harekete geçme.
tetkikat:
araştırmalar, incele-
meler.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim
sahipleri.
vasıl:
ulaşan, erişen, kavuşan.
vatanperver:
yurtsever, vata-
nına düşkün, vatanını seven
kimse.
yegâne:
biricik, tek, yalnız.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 886 | Şualar