Şualar - page 876

Sayın Hâkimler!
otuz üç âyât-ı kerîmenin işaratı ve İmam-ı Ali (
rA
) ve
gavs-ı Azam’ın (
rA
) ve yüzlerle ehl-i tahkikin takdirkârâ-
ne beyanatıyla bir nur-i kur’ân olduğu ve ona yapışanla-
rın, inşaallah, imanlarını kurtaracakları kat’î tahakkuk
eden risale-i nur, kat’iyen söndürülemez, kaybedilemez.
Buna misal: Yirmi beş seneden beri onu imha etmek ga-
yesiyle yapılan hücumlar, bilakis onun fevkalâde yayılma-
sına ve parlamasına vesile oldu. Çünkü, onun sahibi, ezel-
den ebede kadar her şey kudret-i ezelîsinden ve emrinde
olan bir sultan-ı zülcelâl’dir. Çünkü, onun hakaikleri
kur’ân’ın hakikatleridir ve Cenab-ı Hakkın hıfz ve inaye-
tiyle daima parlayacaktır inşaallah.
Sayın Hâkimler!
İman ve İslâmiyet’i en yüksek bir sevgi ve iştiyakla öğ-
reten ve rıza-i İlâhîden başka bir hedef ve maksat tanı-
mayan ve bu asırda kur’ân’ın bir mu’cize-i kübrası ve
tefsir-i nuranîsi olduğu kat’î tahakkuk eden risale-i nur’u
okumak ve yazmak ve onun hakaik-ı imaniyeyi ders ve-
ren risalelerini mü’min kardeşlerine vermek bir suç ise
ve dinin evamir-i kudsiyesinden olan rabıta-i diniye ve
uhuvvet-i İslâmiye ve Allah sevgisi uğrunda iman ve
kur’ân yolunda birleşmek gibi mukaddes ve İlâhî ve uh-
revî kardeşlik bir cemiyet ise, böyle mübarek bir cemiye-
te mensup olmak, benim için büyük bir saadettir ve her
türlü taltif ve nişanların üstünde bir bahtiyarlıktır. Böyle
asır:
yüzyıl.
âyât-ı kerîme:
saygı duyulan
Kur’ân ayetleri, azamet ve şerefi
içeren Kur’ân ayetleri.
bahtiyar:
bahtlı, talihli, mes’ut ,
mutlu.
beyanat:
açıklamalar, izahlar.
bilâkis:
aksine, tersine, tam tersi,
tersine olarak.
cemiyet:
manevî birlik teşkil eden
topluluk.
ebed:
sonu olmayan gelecek za-
man, sonsuzluk, daimîlik.
ehl-i tahkik:
gerçeği araştıranlar,
gerçeğin peşinden gidenler.
evamir-i kudsiye:
kudsi, yüce, ku-
sursuz emirler.
ezel:
başlangıcı olmayan geçmiş
zaman, öncesizlik.
fevkalâde:
olağanüstü.
Gavs-ı azam:
en büyük gavs, Ab-
dülkadir-i Geylânî Hazretlerinin
namı.
hakaik:
hakikatler, doğrular, ger-
çekler.
hakaik-ı imaniye:
imana ait ha-
kikatler, imanî gerçekler.
hakikat:
gerçek, esas.
hücum:
saldırma.
hıfz:
koruma, muhafaza etme, hi-
maye etme.
İlâhî:
Allah’la ilgili, Cenab-ı Hakka
dair.
iman:
inanç, itikat.
imha:
ortadan kaldırma, mah-
vetme.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
işarat:
işaretler, haber vermeler.
iştiyak:
aşırı isteme, çok fazla
arzu etme.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
kat’iyen:
katî olarak, kesin
olarak, kesinlikle.
kudret-i ezelî:
ezelî kudret,
Cenab-ı Hakk’ın zaman ve me-
kanla kayıtlı olmayan kudreti.
maksat:
gaye.
mensup:
bir şeye veya kim-
seye bağlı olan, üye.
misal:
örnek.
mu’cize-i kübra:
en büyük
mu’cize.
mukaddes:
takdis edilmiş,
kutsal, aziz, temiz.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
mü’min:
iman eden, inanan.
nişan:
bir hizmetten ötürü ve-
rilen madalya.
nur-i Kur’ân:
Kur’ân-ı Kerîm’in
nuru, aydınlığı, ışığı.
rabıta-i diniye:
din ile ilgili
bağ, din bağı, insanların aynı
dinden olmalarından kaynak-
lanan bağ.
rıza-i İlâhî:
Allah’ın rızası, hoş-
nutluğu.
saadet:
mutluluk.
Sultan-ı Zülcelâl:
sonsuz, haş-
met ve büyüklük sahibi sul-
tan; Allah.
takdirkârâne:
takdir edene
yakışır şekilde, takdir ederek.
taltif:
iltifat etme, gönül ok-
şama.
tefsir-i nûrânî:
nurlu tefsir.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait, ahiret âlemiyle ilgili.
uhuvvet-i İslâmiye:
İslâm
kardeşliği.
vesile:
aracı, vasıta.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 876 | Şualar
1...,866,867,868,869,870,871,872,873,874,875 877,878,879,880,881,882,883,884,885,886,...1581
Powered by FlippingBook