Şualar - page 881

intisap etse, dalâlet ve sefahatten ve büyük günahlardan
korunsa, mevcudatın üstünde âlâ-i illiyyine lâyık ve ebedî
cennet ve saadete mazhar bir muhterem misafir; ve eğer
şirk ve isyanla veya gaflet ve dalâletle Hâlık’ına küfretse,
o zaman hayvandan daha aşağı ve esfel-i safilîne düşerek
ebedî cehenneme müstahak ve sonsuz azap ve işkence-
lere lâyık bir bedbaht olduğunu; ve kur’ân’ın daima de-
ğişmez ve onun hüküm ve emirleri tebeddül etmez ve
edilemez bir hak kelâmı ve İslâmiyet’in daima en yüksek
bir medeniyette bulunduğunu ve beşeriyetin hakikî ve da-
imî saadeti ancak ve ancak evamir-i kur’âniyeye ittiba ve
intisapla mümkün olacağını açık ve kat’î olarak izah ve
ispat eden risale-i nur’un kudsiyetini ve yüceliğini ve o
mu’cize-i kur’ân’ın bir nur-i İlâhî ve bir ihsan-ı rabbanî
olduğunu iman ve ilân etmek bir cürüm müdür?
Fânî beş-on dakikalık gayrimeşru zevkler için yazılmış
roman ve efsaneler ve İslâmiyet’in aleyhinde ve okunma-
sı memleket ve milletin selâmeti bakımından gayet tehli-
keli, muzır kitapların neşredilmesi ve onların medih ve
tavsiye edilmesi bir suç sayılmıyor da, yüz milyonlarla in-
san onda gitmiş ve hakikî olan saadete ulaşmış İslâmiyet
güneşinin tarifçisi ve tavsiyecisi ve hakaik-ı imaniyenin
müjdecisi olan risale-i nur’u okumak ve yazmak methü-
senasına kadir olamadığımız yüksek mezâyâsını tavsiye
etmemiz bir suç sayılıyor! Acaba kalbinde zerre kadar
imanı olan ve memleket ve milletin selâmetini arzu eden
bir insan bunu suç sayabilir mi?
Şualar | 881 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
intisap:
mensup olma, bağlanma,
girme.
ispat:
doğruyu delillerle gösterme.
isyan:
başkaldırma, itaatsizlik,
emre karşı gelme.
işkence:
eziyet, azap, bir kimseye
verilen maddî-manevî sıkıntı, zu-
lüm.
ittiba:
tabi olma, uyma, itaat
etme.
izah:
açıkça ortaya koyma, bir ko-
nuyu ayrıntılarıyla, eksiksiz an-
latma.
kadir:
bir işi yapmaya gücü yeten,
kuvvet sahibi olan.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
kelâm:
söz, konuşma, nutuk.
kudsiyet:
kutsallık, mukaddeslik,
azizlik.
mazhar:
bir şeyin çıktığı görün-
düğü yer; nail olma, şereflenme.
methüsena:
methedip övmek.
medih:
övmek.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahluklar.
mezâyâ:
meziyetler, üstünlük va-
sıfları.
mu’cize-i Kur’ân:
Kur’ân’ın mu’ci-
zesi.
muhterem:
saygı değer, hürmete
lâyık, saygın.
muzırr:
zararlı, zarar veren.
müstahak:
hak eden, hak etmiş.
neşr:
kitap yazma, basma, çı-
karma; herkese duyurma, yayma.
nur-i İlâhî:
Allah’ın verdiği nur.
saadet:
mutluluk.
sefahet:
zevk, eğlence ve yasak
şeylere düşkünlük, sefihlik.
selâmet:
salimlik, eminlik, kurtu-
luş, korku ve endişeden uzak
olma.
şirk:
Allah’a ortak koşma, Al-
lah’tan başka yaratıcının bulundu-
ğuna inanma.
tebeddül:
başkalaşma, değişme.
zerre:
pek ufak parça, en küçük
parça.
âlâyıilliyyin:
yüceler yücesi,
en yüksek mertebe.
aleyh:
karşı, karşıt.
azap:
günahlara karşı çekile-
cek ceza, eziyet, işkence.
bedbaht:
bahtsız, talihsiz, za-
vallı.
beşeriyet:
beşerîlik, insanlık.
cürüm:
hata, suç, kanun hila-
fına hareket.
daimî:
sürekli, devamlı.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten
ayrılmak, azmak, doğru yol-
dan ayrılma, azma, batıla yö-
nelme.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli.
efsane:
masal, asılsız hikâye.
esfel-i safilîn:
aşağıların en
aşağısı, Cehennemin en aşağı
tabakası.
evamir-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın
emirleri.
fânî:
ölümlü, geçici.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesiz-
lik, Allah’tan uzaklaşıp nefsin
arzularına dalmak.
gayet:
son derece.
gayrimeşru:
meşru olmayan,
dine aykırı, kanunsuz.
hâk:
Allah.
hakaik-ı imaniye:
imana ait
hakikatler, imanî gerçekler.
hakikî:
gerçek.
Hâlık:
yoktan yaratan, her
şeyi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
hüküm:
karar, emir.
ihsan-ı rabbanî:
Cenab-ı Hak-
kın yarattıklarına vermiş ol-
duğu bütün nimetler, hediye-
ler, ikramlar, ücretler.
ilân:
yayma, duyurma, bil-
dirme.
iman:
inanç, itikat.
1...,871,872,873,874,875,876,877,878,879,880 882,883,884,885,886,887,888,889,890,891,...1581
Powered by FlippingBook