Şualar - page 868

kurtulmasına sebep olacaktır. Ve beni Bediüzzaman ve
onun eserlerine kopmaz bir bağla bağlayan saikten biri
de budur.
risale-i nur’un serbestiyetine vereceğiniz beraat kara-
rı, bütün türk gençliğini ve bütün Müslümanları dinsizlik
fecaatinden kurtaracaktır. zira yüksek hakikatler hazine-
si olan risale-i nur, hiç şeksiz ve şüphesiz, elbette bir gün
olup bütün dünya âleminde tanınacaktır. Bu itibarla, siz-
ler insanlığın takdirine mazhar olacaksınız. sizin verece-
ğiniz beraat kararı, hâl ve istikbalde nesilleri minnettar ve
müteşekkir edecek; ve risale-i nur okunup azîm faydala-
ra nail olundukça, takdirle yâd edileceksiniz.
sakın zannetmeyiniz ki, samimî olarak söylediğim bu
sözlerimle riyakârlık yapılıyor. Asla ve kat’iyen! Çünkü,
Bediüzzaman’ın mahkemesinde hiçbir kimseden korkmu-
yorum, çekinmiyorum.
Yalnız, pek kısa olarak müsaadenizle şu kadarcık arz
ediyorum ki: savcı, bu mübarek vatanda masonluk, ko-
münistliği fevkalâde faikiyetle önlemek çaresi olan ve ön-
lemekte olan risale-i nur’a ve müellifine ve okuyucuları-
na öyle şenî ithamlarda bulunmakta devam eder ve o ta-
mamen hatalı ithamlarından vazgeçmezse, hissiyata ka-
pılarak aleyhtarlık ederse, komünistlik ve farmasonluğu
desteklemiş olur ve ithamlara hakikî hedef olan muzır din-
sizlerin türemesine yardım etmiş olur.
DH
afet:
belâ, musibet, büyük felâ-
ket.
aleyhtar:
karşı olan, aynı fikirde
olmayan.
arz:
sunma, bildirme.
azîm:
büyük.
berâet:
temize çıkma; bir davanın
neticesinde suçsuz olduğu anla-
şılma.
faide:
fayda.
farmason:
mason.
fecaat:
acıklılık, yürekler acısı, çok
acıklı hâl.
fevkalâde:
olağanüstü.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek.
hâl:
şimdiki zaman.
hazine:
zengin ve değerli kaynak.
hissiyat:
hisler, duygular.
istikbal:
gelecek zaman.
itham:
kabahatli görme, töhmet-
lendirme, suçlu görme, suçlama,
suç isnat etme.
itibar:
değer.
kat’iyen:
katî olarak, kesin
olarak, kesinlikle.
komünist:
bütün malların or-
taklaşa kullanıldığı ve özel
mülkiyetin olmadığı iddiasında
bulunan düzen in mensubu
olan kimse.
mason:
dünyevi maksatlarla
kurulmuş, sıkı bir dayanışmayı
esas alan komitacı teşkilâtın
mensubu.
mazhar:
nail olma, şeref-
lenme.
minnettar:
bir iyiliğe karşı te-
şekkür duygusu içinde olan.
muvaffakıyet:
Allah’ın yardı-
mıyla başarılı olma, muvaffak
olma, başarma.
muzırr:
zararlı, zarar veren.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
müellif:
eser telif eden, yazan.
müsaade:
izin.
müteşekkir:
teşekkür eden,
iyilik bilen, iyiliğe karşı teşek-
kür eden.
nail:
muradına ermiş, emelini
gerçekleştirmiş, amacına ulaş-
mış.
nesil:
soy, zürriyet.
riyakâr:
riya eden, iki yüzlü,
sahtekâr.
sâik:
sebep olan, sebep.
samimî:
içten, candan, gönül-
den.
serbestiyet:
serbestlik, rahat
ve serbest olma hâli.
şek:
şüphe, zan, tereddüt.
şenî:
fena, kötü, çirkin, ayıp.
takdir:
kıymet verme, be-
ğenme.
yâd:
anma.
zira:
çünkü, ondan ki, şundan,
şu sebepten ki, onun için.
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
| 868 | Şualar
1...,858,859,860,861,862,863,864,865,866,867 869,870,871,872,873,874,875,876,877,878,...1581
Powered by FlippingBook