İşte risale-i nur’un birçok harikalarından şu hususiye-
ti, sizlere şu kanaati veriyor: “İtiraf edenler acaba canla-
rını yolda mı buldular? demek, risale-i nur’da ve Bedi-
üzzaman’da öyle yüksek bir hakikat var ki ve bunlarda za-
rarlı bir şey yokmuş ki, inkâr etmediler.”
tahsildeki talebeler otorite ve disiplinle idare edilerek
okutturulur. Bediüzzaman ise hiçbir kimseyi risale-i nur’a
mecbur etmemiş. Fakat, yüz binlerle okuyucunun çoğu,
onu görmeden, ona sarsılmaz ve kopmaz bir bağla talebe
olarak risale-i nur’dan derslerini alıyorlar. İşte, böyle ha-
rikulâde bir tedris, yakın ve uzak tarihin hiçbir medrese-
sinde görülmemiştir, hiçbir üniversitede rastlanmamıştır.
sayın savcı, “Bediüzzaman’a olan hürmetin şekli diğer
müfessirlerde görülemiyor” dedi.
doğrudur. Hürmet ve tazim büyüklük ve kemalâtın de-
recesine, minnet ve şükran da elde edilen istifadenin mik-
tarına göre olduğuna nazaran, Bediüzzaman’ın eserlerin-
den azîm faydalar elde ediliyor ki, ona olan tazim ve min-
nettarlıklar da görülmemiş bir şekilde oluyor.
Yirminci asrın en büyük bir İslâm mütefikkiri ve müel-
lifi olan Bediüzzaman’ı, komünist ve masonlar bizlere, bil-
hassa gençliğimize tanıtmamaya çalışmışlardır. Fakat,
uyanık türk-İslâm milleti ve gençliği, o din kahramanı üs-
tadı tanımış, istifade etmiş ve ettirmiştir.
İşte bunun içindir ki, Bediüzzaman’a karşı olan fevka-
lâde bağlılık ve itimat sarsılmayacaktır.
Şualar | 865 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
eden İslâm âlimi.
mütefekkir:
insanlığın ve müslü-
manların problemlerini ve çarele-
rini çok düşünen âlim kişi.
nazaran:
nispeten, nispetle, kıya-
sen, kıyaslayarak.
otorite:
idarî veya siyasî güç.
şükran:
iyiliğe karşı gösterilen iyi
tavır, gönül borcu, minnettarlık.
tahsil:
ilim öğrenme, bilgi edinme,
öğrenim.
talebe:
öğrenci.
tazim:
hürmet, ululama, saygı
gösterme.
tedrîs:
okutma, ders verme.
asır:
yüzyıl.
azîm:
büyük.
bilhassa:
özellikle.
faide:
fayda.
fevkalâde:
olağanüstü.
hakikat:
gerçek.
harika:
olağanüstü.
harikulâde:
görülmedik dere-
cede, olağanüstü, mükemmel.
hususîyet:
hususîlik, ayırıcı
özellik.
hürmet:
riayet, ihtiram, saygı.
inkâr:
reddetme, inanmama,
kabul ve tasdik etmeme.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
itimat:
dayanma, güvenme.
İtiraf:
başkalarının bilmediği
gizli bir kusurunu söyleme,
kendisi için iyi sayılmayacak
bir hâli gizlemeyip söyleme.
kanaat:
görüş, fikir.
kemalât:
faziletler, kemaller,
olgunluklar, mükemmellikler.
komünist:
bütün malların or-
taklaşa kullanıldığı ve özel
mülkiyetin olmadığı iddiasında
bulunan düzen in mensubu
olan kimse.
mason:
dünyevi maksatlarla
kurulmuş, sıkı bir dayanışmayı
esas alan komitacı teşkilâtın
mensubu.
mecbur:
zorunlu olma, zo-
runda kalma.
medrese:
eski dönemde ders
okutulan düzenli öğretim ku-
ruluşu.
minnet:
iyiliğe karşı duyulan
şükür hissi.
minnettar:
bir iyiliğe karşı te-
şekkür duygusu içinde olan.
müellif:
eser telif eden, yazan.
müfessir:
Kur’ân-ı Kerîm’in
metnini tefsir, şerh ve izah