Şualar - page 869

TEMYiZMahKEMESiLâYihaSINdaNBir
parçadIr
dinsiz komitelerin neşriyatlarının vesvese ve şüpheleri
neticesinde yıkılan imanları risale-i nur eserleri ispatçı-
lıkla imar ediyor.
İşte gençliğimizin risale-i nur’a elektriklenmiş gibi sa-
rılmalarının en ince sır ve hikmetlerinden bir tanesi de
budur. senelerden beri feragat-i nefisle ve eşsiz bir feda-
kârlıkla ihtiyar, hasta ve fevkalâde ihtimama muhtaç bir
çağda gizli düşmanları olan komünist ve masonların ve
bunlara aldananların çeşitli işkencelerine karşı, tahammü-
lün fevkinde sabrı ile Bediüzzaman said nursî, din aley-
hindeki birçok sinsi plânları hakikatbin nazarıyla, realist
görüşüyle fark etmiş dehşetli dessasâne ve perdeli olan
bu plânları akim bırakacak imanî eserleri telif etmiştir. Fa-
kat, ne hazin ve acıklı ve binler teessüflere şayeste bir va-
ziyettir ki, bu İslâmiyet kahramanı ve harikulâde büyük
zat, yirmi beş senedir hapislerde, zindanlarda, tecrid-i
mutlaklarda imha edilmeye çalışılmaktadır.
komünistlerin ihanetiyle meydana gelen evhamın icap
ve neticesi olan garazkârlıklarla risale-i nur müellifi ce-
zalandırılsa dahi, risale-i nur eserleri yine büyük bir işti-
yak ve gittikçe artan bir alâka ile okunmakta devam ede-
cektir. Birinci ve en kuvvetli delili şudur ki:
Yeni harf ile teksir edilebilen Asa-yı Mûsa eserini
okuyan gençler, kur’ân harfleri ile yazılmış mütebaki
eserleri de okuyabilmek için kısa bir zamanda o yazıyı da
Şualar | 869 |
o
n
d
ördÜncÜ
Ş
ua
terme.
işkence:
eziyet, azap, bir kimseye
verilen maddî-manevî sıkıntı, zu-
lüm.
iştiyak:
aşırı isteme, çok fazla arzu
etme.
komite:
kötü bir maksat için top-
lanmış gizli cemiyet.
komünist:
bütün malların ortak-
laşa kullanıldığı ve özel mülkiyetin
olmadığı iddiasında bulunan dü-
zen in mensubu olan kimse.
lâyiha:
mektup, düşüncelerin ka-
ğıda dökülmesi, yazılması.
mason:
dünyevi maksatlarla ku-
rulmuş, sıkı bir dayanışmayı esas
alan komitacı teşkilâtın mensubu.
müellif:
eser telif eden, yazan.
mütebâkî:
geri kalan.
nazar:
bakış, dikkat.
neşriyat:
yayınlar.
realist:
realizm taraftarı, gerçekçi.
sabır:
başa gelen üzücü olaylara,
belâ ve âfetlere veya bir haksızlığa
katlanma, tahammül göstererek
Allah’a tevekkül edip sıkıntılara
göğüs germe.
sinsi:
gizli ve kurnaz bir şekilde
kötülük yapan.
sır:
gizli hakikat.
şayeste:
yakışır, yaraşır, uygun, lâ-
yık, münasip.
tahammül:
zora dayanma, kötü
ve güç durumlara karşı koyabilme,
katlanma.
tecrid-i mutlak:
hiç kimseyle gö-
rüşememek, tam bir yalnızlık.
teessüf:
üzülme, eseflenme, bir
şeyin tesirini hissetme, acı duyma.
teksîr:
çoğaltma.
telif:
kitap yazma, eser ortaya
koyma.
temyiz:
bu incelemeyi yapan
mahkeme, yargıtay.
vaziyet:
durum.
vesvese:
şüphe, kuruntu, kalbe
gelen asılsız kötü ve sinsi düşünce.
zat:
kişi, şahıs.
zindan:
hapishane.
akim:
neticesiz, sonu yok, ba-
şarısız.
alâka:
ilgi, ilişki, yakınlık.
aleyh:
karşı, karşıt.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, burhan.
dessasâne:
aldatıcı bir şekilde,
hileyle iş yaparak.
evham:
vehimler, zanlar, kuş-
kular, esassız şeyler, kuruntu-
lar.
fedakâr:
kendini veya şahsî
menfaatlerini hiçe sayan, feda
eden.
ferâgat-i nefis:
kendi hakkın-
dan vazgeçme.
fevkalâde:
olağanüstü.
fevkinde:
üstünde.
garazkâr:
haset eden, kin gü-
den, kötü kasıt sahibi.
hakikatbin:
hakikati gören,
hakikati anlayan, hakikate ina-
nan.
harikulâde:
görülmedik dere-
cede, olağanüstü, mükemmel.
hazîn:
keder meydana geti-
ren, acı uyandıran, hüzün ve-
ren.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli sebep,
fayda.
icap:
gerekme hali, gerekli
olma.
ihanet:
hainlik, kötülük etme,
arkadan vurma.
ihtimam:
dikkat ve özen gös-
terme.
iman:
inanç, itikat.
imanî:
imana ait olan, imana
dair olan, imanla ilgili.
imar:
yapma, tamir etme.
imha:
bozma, yok etme, mah-
vetme, ortadan kaldırma,
yıkma.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
1...,859,860,861,862,863,864,865,866,867,868 870,871,872,873,874,875,876,877,878,879,...1581
Powered by FlippingBook