(1)
*G s
’p
G n
Ö`r
«``n
¨`r
dG o
ºn
?``r
©`n
j n
’
düsturuna karşı hürmetsizlik ve
itaatsizlik etmemek içindir ki, medar-ı teklif ve hakaik-ı
imaniyeden başka olan umur-i gaybiyeden izn-i rabbanî
ile haber verenler dahi, yalnız işaret suretinde perdeli ve
kapalı ihbar etmişler. Hatta tevrat ve İncil ve zebur’da
peygamberimiz hakkında gelen müjdeler ve haberler da-
hi bir derece perdeli ve kapalı gelmiş ki, o kitapların bir
kısım tâbileri, tevil edip, iman etmediler. Fakat itikadat-ı
imaniyeye giren meseleleri tasrih ile ve tekrar ile ihbar
etmek ve açık bir surette tebliğ etmek hikmet-i teklifin
muktezası olduğundan, kur’ân-ı Mu’cizülbeyan ve ter-
cüman-ı zîşanı (
AsM
) umur-i uhreviyeden tafsilen ve hâdi-
sat-ı istikbaliye-i dünyeviyeden icmalen haber vermişler.
Beşinci Nokta:
Hem, her iki deccalin asırlarına ait olan harikaları, on-
ların bahsiyle ve münasebetiyle rivayet edildiğinden, on-
ların şahıslarından sudûr edeceği telâkki ve tevehhüm
edilmesinden, o rivayet müteşabih olmuş, manası gizlen-
miş. Meselâ, tayyare ve şimendiferle gezmesi…
Hem meselâ, meşhur olmuş ki: “
İslâm Deccali öldüğü
vakit, ona hizmet eden şeytan, İstanbul’da Dikilitaş’ta bü-
tün dünyaya bağıracak
(2)
ve herkes o sesi işitecek ki, o
öldü
.” Yani, pek acip ve şeytanları dahi hayrette bırakan
radyo ile bağırılacak, haber verilecek.
Şualar | 917 |
B
eŞinci
Ş
ua
izn-i rabbanî:
her şeyi terbiye ve
idare eden Allah’ın izni.
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerini yap-
maktan âciz bırakan Kur’ân-ı Ke-
rîm.
medar-ı teklif:
teklif sebebi, mü-
kellef kılma vesilesi.
meselâ:
örneğin.
mesele:
konu.
mukteza:
iktiza eden, gereken.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
müteşabih:
manası açık olmayan,
mecazî manaya elverişli olan ayet
ve hadisler.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
rivayet:
Hz. Peygamberin hadis-
lerinin nakledilmesi.
sudûr:
sâdır olma, meydana çık-
ma, çıkma, olma.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şimendifer:
tren.
tâbi:
birinin arkasından giden, ona
uyan.
tafsilen:
tafsilli bir şekilde, uzun
uzadıya, ayrıntılı olarak.
tasrih:
açıkça ifade ederek şüphe
ve tereddütleri silme.
tayyare:
uçak.
tebliğ:
dinî bir emrin yaratılmışla-
ra duyurulması; peygamberlerin
Allah’ın emrini kullara bildirmele-
ri ve hakka davet etmeleri.
telâkki:
anlama, kabul etme.
tercüman-ı zîşan:
şanlı tercüman.
tevehhüm:
vehimlenme, kurun-
tuya kapılma; gerçekte var olma-
yanı var kabul etme, yok olanı
var zannetmekle ümitsizliğe ve
korkuya düşme.
tevil:
yorumlama, yorum.
Tevrat:
Hz. Mûsa’ya (a.s.) indiril-
miş olan İlâhî kitap.
umur-ı gaybiye:
gaybî işler, Allah
ve Onun bildirdiği kişiler dışında
hiç kimsenin bilmediği işler.
umur-ı uhreviye:
ahirete ait iş-
ler.
Zebur:
Hz. Davud’a (a.s.) nazil olan
mukaddes kitap.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
asr:
yüzyıl.
deccal:
kıyamet zamanına ya-
kın meydana çıkarak fitne ve
fesada sebep olacağı, İslâmî
şeairi tahrip edeceği, tarihte
görülmemiş zulümleri nifakla
aldatarak yapacağı hadis-i şe-
riflerde belirtilmiş yalancı ve
zararlı şahıs.
düstur:
kanun, kural, esas,
prensip.
hâdisat-ı istikbaliye-i dünye-
viye:
gelecekte dünyada mey-
dana gelecek olaylar.
hakaik-ı imaniye:
imana ait
hakikatler, imanî gerçekler.
harika:
olağanüstü.
hikmet-i teklif:
insanın vazi-
feli oluşunun hikmeti.
hürmet:
saygı.
icmalen:
kısaltarak, kısaca,
özetle.
ihbar:
haber verme, bildirme,
anlatma, duyurma.
iman:
inanç, itikat.
İncil:
Hz. İsa’ya (a.s.) gönderil-
miş olan İlâhî kitap.
itaat:
söz dinleme, boyun eğ-
me, emre uygun hareket et-
me.
itikadat-ı imaniye:
iman ile
ilgili temel prensipler.
1.
Gaybı Allah’tan başka kimse bilmez.
2.
Müslim, Fiten: 34.