nüzulü dahi ve kendisi İsa Aleyhisselâm olduğu, nur-i ima-
nın dikkatiyle bilinir; herkes bilemez. Hatta, deccal ve
süfyan
(1)
gibi eşhas-ı müthişe, kendileri dahi kendilerini
bilmiyorlar.
İkinci Nokta
Peygambere bildirilen umur-i gaybiye, bir kısmı tafsil
ile bildirilir; bu kısımda hiç tasarruf edilmez ve karışa-
maz
–kur’ân’ın ve hadis-i kudsînin muhkematı gibi.
Ve
diğer bir kısmı icmal ile bildirilir; tafsilât ve tasvira-
tı onun içtihadına havale edilir
–imana girmeyen hâdisat-ı
kevniyeye ve vukuat-ı istikbaliyeye dair hadisler gibi. Bu
kısımda, peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, belâga-
tiyle, temsiller suretinde, sırr-ı teklif hikmetine muvafık
tafsil ve tasvir eder.
Meselâ: Bir sohbette derin bir gürültü işitildi. Ferman
etti ki: “
Bu gürültü, yetmiş seneden beri cehennem tara-
fına yuvarlanan bir taşın, bu dakikada cehennemin dibi-
ne yetişip düşmesinin gürültüsüdür
.” Bu garip haberden
beş-altı dakika sonra birisi geldi, dedi: “
Yâ Resulallah, yet-
miş yaşında bulunan filân münafık vefat etti, cehenneme
gitti.
”
(2)
peygamberin yüksek beliğâne kelâmının tevilini
gösterdi.
İHTaR:
Hakaik-ı imaniyeye girmeyen cüz’î hâdisat-ı
istikbaliye nazar-ı Nübüvvette ehemmiyetsiz-
dir.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı ve
tesirli ifade; sözün güzel olmakla
beraber yerinde, hâl ve makama
uygun olması.
beliğâne:
beliğcesine, düzgün ve
fasih olarak, belâgatli olana yara-
şır tarzda.
cüz’î:
küçük, az.
deccal:
kıyamet zamanına yakın
meydana çıkarak fitne ve fesada
sebep olacağı, İslâmî şeairi tahrip
edeceği, tarihte görülmemiş zu-
lümleri nifakla aldatarak yapaca-
ğı hadis-i şeriflerde belirtilmiş ya-
lancı ve zararlı şahıs.
eşhas-ı müthişe:
müthiş, dehşet
veren ve ürkütücü şahıslar.
hadis:
Hz. Muhammed’e (a.s.m.)
ait söz, emir, fiil veya Hz. Pey-
gamberin onayladığı başkasına ait
söz, iş veya davranış.
hâdisat-ı istikbaliye:
gelecekte
meydana gelecek olaylar.
hâdisat-ı kevniye:
oluş ve ortaya
çıkışla ilgili olaylar, varlıklarla ilgili
olaylar.
hadis-i kudsî:
kudsî hadis, mana-
sı Peygamberimize vahiy veya il-
ham edilen, sözü Peygamberimi-
ze ait olan hadis.
hakaik-ı imaniye:
imana ait ha-
kikatler, imanî gerçekler.
havale:
bir şeyi başkasının üstü-
ne bırakma.
icmal:
kısa anlatma, özetleme, ay-
rıntılara girmeme.
içtihat:
din âlimlerinin şer’î esas-
lar dahilinde Kur’ân ve sünnete
uygun şekilde bir konuda fikir or-
taya koymaları, hüküm vermele-
ri.
kelâm:
söz, konuşma, nutuk.
muhkemat:
hüküm ihtiva eden
ayetler, tevil ihtimali bulunmayan
Kur’ân ayetleri.
münafık:
nifak sokan, ara bozu-
cu; kalbinde küfrü gizlediği hâlde
Müslüman görünen.
nazar-ı Nübüvvet:
peygamberlik,
peygamber bakışı; Peygamberi-
mizin nazarında.
nur-i iman:
iman nuru, Allah’ın
varlığına, yaratıcılığına inanmada-
ki gönül, kalp ve fikir aydınlığı.
nüzul:
inme, iniş, gökten dünya-
ya geliş.
peygamber:
Allah tarafından
haber getirerek İlâhî emir ve
yasakları insanlara tebliğ eden
elçi, nebi.
sırr-ı teklif:
teklif sırrı, insan-
ların dünyaya gelip Allah ta-
rafından vazifelendirilmeleri-
nin sırrı.
suret:
biçim, şekil, tarz.
Süfyan:
ahirzamanda gelece-
ği ve ümmetin karanlık gün-
ler yaşamasına sebep olacağı
sahih hadislerde bildirilen deh-
şetli, dinsiz ve münafık şahıs.
tafsil:
etraflıca bildirme, uzun
uzadıya anlatma, açıklama.
tafsilât:
tafsiller, açıklamalar,
izahlar.
tasarruf:
Allah’ın izni dairesin-
de eşya ve varlıklar üzerinde
manevî tesirler gösterme.
tasvir:
bir şeyi yazıyla veya
başka ifade tarzıyla anlatma.
tasvirat:
tasvirler, resmini yap-
malar, bir şeyi çeşitli ifade şe-
killeri ile anlatmalar.
tevil:
yorumlama, yorum.
umur-i gaybiye:
gaybî işler,
Allah ve Onun bildirdiği kişiler
dışında hiç kimsenin bilmedi-
ği işler.
vukuat-ı istikbaliye:
gelecek-
te meydana gelecek olaylar.
1.
İslâm Deccali de denilen Süyfan hakkındaki hadisler için bkz. Hâkim, Müstedrek, 4:520.
2.
Müslim, 4:3184, hadis no: 2844, 4:2145, hadis no: 2780; Müsned, 2:271, 3:341, 346, 360.
B
eŞinci
Ş
ua
| 914 | Şualar